Aydın Engin

4 duvarı olan ve olmayan bir hapishanede

04 Aralık 2016 Pazar

Sanki sözleşmişler gibi 7 e-mektup, 5 (hayır 6’ymış) Twitter üstünden özel mesaj, 2 de mapusane mektubu art arda geldi.
Hepsinin ortak mesajının özeti: “Sen Savaşa girdik, farkında mısınızdiye yazdın, seninki ertesi gün tam çark etti. Artık şunun tadını çıkaran bir tırmıklamanın tam zamanı.”
Haklılar. Bir gün önce söylediklerini ertesi gün bu kadar pişkince yalayıp yutma görülmemiştir. Belleğimi yokladım. I-ıh, bu kadarını hatırlamıyorum. Yani yazması bile tadından yenmez bir Tırmık adeta farz oldu.
Ama yazmayacağım.
Bir kere abdest tazeleyip “Egemen bir ülkenin başkanının hükümranlığına son vermek”ten vazgeçtiğini itiraf etmesi “iyi”dir. Ne yani, Suriye’ye resmen savaş açıp Suriye’den Türkiye’ye tabut mu taşınsaydı? Ne yani barut fıçısından farksız Ortadoğu bataklığında Türkiye’nin zaten iyice belada olan başı bir de kana mı bulansaydı?
Yine abdest tazeleyip parlamentosunun başkanına “Terbiyesize bak” diye seslenen, diplomasinin en basit kurallarını ayağının altına alıp “Sen kimsin ya?.. Sana ne be?.. Senin her tarafın AB olsa ne yazar” diye posta koyan bir aymazlıktan “Türkiye bir Avrupa ülkesidir... Bazı Avrupa ülkeleriyle yaşadığımız sıkıntılar güncel siyasi çatışmalardır” diye çevir kazı yanmasın cümleleri kurulması iyidir. Çünkü tersi Avrupa’dan değil, demokrasiden, laiklikten, düşünce, basın ve örgütlenme özgürlüğünden kopma anlamına gelir.
Ama yine de bunlar üstüne bir Tırmık yazmayacağım....

***

10 arkadaşım, 10 kapı yoldaşım gazetecilik, sadece gazetecilik ve sahici gazetecilik yapmanın suç sayıldığı bir ülkede, hem FETÖ davası sanığı, hem FETÖ davası tanığı bir savcının bir türlü yazmadığı iddianameyi dört duvar arasında volta atıp beklerken şu pazar gününde başka bir yazıya elim de gitmiyor, içim de gitmiyor...
10 HDP milletvekili, HDP’li ya da DBP’li onlarca belediye başkanı dört duvar arasına konmuşken...
Bilge arkadaşım Ahmet Türk salt eza cefa olsun diye Mardin’den Silivri’ye getirilip hapsedilmişken...
Gözlerinin içi hilesiz gülen Selahattin Demirtaş arkadaşım daha da uzakta, Edirne kırsalına kurulmuş cezaevi hücresine konmuşken...
Necmiye Alpay, Aslı Erdoğan arkadaşlarım inatla, ısrarla dört duvar arasında tutulurken...
12 Eylül’ün Diyarbakır Cezaevi cehenneminden başının gölgesini önüne düşürmeden çıkan, Diyarbakır’ın seçilmiş ve şimdi tutuklu Belediye Başkanı Gültan Kışanak için 320 yıl hapis cezası istenirken...
Çelebi Kürt siyasetçi İdris Baluken ömür boyu hapisle yargılanacakken...
Kanlı darbe girişimine herhangi bir katkıları olmadığı gibi, darbelere açıkça karşı çıkmışlıklarını cümle âlemin bildiği, mesleklerini yapmak yani yazı yazmaktan öte herhangi bir eylemlerine tanık olunmamış Şahin Alpay, Nazlı Ilıcak, Murat Aksoy yargıç karşısına bile çıkarılmadan dört duvar arasına konmuş ve orada tutulurken...
Ahmet Altan ve Mehmet Altan arkadaşlarımın neyle suçlandıklarını soran yabancı gazeteci ve siyasetçilere verecek tek kelimelik bir cevap yokken...
Adalet Bakanı’nın sayılarını bilemediği, benim bildiğim 142 genç kadın ve erkek meslektaşım sudan gerekçelere bile ihtiyaç duyulmayan bir hoyratlıkla hapishanelere tıkılmışken...
Ve...
Ve tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmış ben ve benden çok daha değerli binlerce ve binlerce demokrat, akademisyen, öğretmen, yargıç, hekim, savcı 4 duvarı olmayan bir hapishanede yaşamak zorunda bırakılmışken...
Niye yazması bile keyif veren tırmıklar yazacakmışım ki?
“Hepinize iyi pazarlar” demenin bile okurlara saygısızlık sayılacağı günler yaşıyoruz.
Umudu yitirmeyelim ve teslim olmayalım yeter!..  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları