Özgür Mumcu

Milli güvenlik

21 Aralık 2016 Çarşamba

Türkiye, zamanında diplomatik temsilcilerine düzenlenen suikastlardan çok çekti. Bu konuda dünyadaki en duyarlı ülkelerden olması gerekir. Hele son günlerde Rusya karşıtı sokak eylemleri artmış, iktidar medyasında ve sosyal medyada Rusya ve İran karşıtı bir söylem alıp başını gitmişken. Memleketin uzunca bir süredir içine girdiği güvensizlik türbülansı Cumhuriyet tarihinde ilk defa bir büyükelçinin öldürülmesiyle sonuçlandı.
Darbe girişimi öğrenilemiyor, sayısız canlı bomba eylemleri engellenemiyor. Memleket neredeyse bir parti devletine dönüşmüş, OHAL ile anayasaya aykırı tedbirler almak bile iktidarın yetkisinde. Ama netice ortada. Herhalde Cumhuriyet tarihi bundan daha beceriksiz bir iktidar görmemiştir.
Bir büyükelçinin bırakalım korunmamasını, bir polis memuru tarafından öldürülmesi, kendine saygı duyan her devlet için sonsuz bir utanç kaynağıdır. “Elçiye zeval olmaz” hem eski bir deyimdir hem de diplomatik ilişkiler hakkındaki uluslararası hukuk kurallarının temelidir.
İktidar medyasının belirttiği üzere katil bir cemaat mensubuysa vaziyet daha da fena demektir. Darbeden sonra yüz binin üzerinde kamu görevlisi görevden alındı. Emniyet güçlerinde cemaatin tasfiyesi ise 17-25 Aralık’tan bu yana devam etmekte. Bütün bunlara karşın cumhurbaşkanının yurt gezilerinde de görev almış çevik kuvvet mensubu bir polis memuru hâlâ cemaat üyesi çıkabiliyorsa denecek pek bir şey kalmaz.
Şayet polis memuru cemaatçi değil de cinayet anında attığı sloganın işaret ettiği şekilde Nusra ya da benzer bir cihatçı örgüte üyeyse de vaziyet fena demektir. Bu katil haricinde devletin Emniyet güçlerinde örgütlü diğerlerinin de olması ihtimali var demektir. Sosyal medyada Nusra ile bağlantılı hesapların cinayeti kutlaması da not edilmeli.
Cemaatçi ya da Nusra’cı. Laikliğin reddi bu siyasal İslamcı grupların devlet içindeki örgütlenmesini son derece kuvvetlendirmiştir.
Putin’in suikasttan sonra ilk açıklaması “Bunun tek bir yanıtı olabilir, teröre karşı mücadeleyi güçlendirmek. Haydutlar bunu hissedecek.”
Mesele, haydutların kim olduğu konusunda mutabakata varabilmek. “Halep’ten çıkan muhalifler Fırat Kalkanı’na katılacak” haberlerinin medyada yer almasının üzerinden henüz bir hafta geçmedi. Türkiye’nin Rusya ile müzakerelerinde işin bu kısmı nasıl değerlendirilecek? Belli olan şudur ki bu cinayet sonrası Türkiye’nin Rusya ile görüşmelerinde eli bir hayli zayıflamıştır.
Rus uçağı düşürüldüğünde “Gerekirse yine vururuz” diyen Erdoğan, “Emri ben verdim” diyen Davutoğlu bugün uçağı vuranın Gülenciler olduğunu söylüyor. Umalım ki Gülencilerin diledikleri gibi kandırabildiği, kendi amaçları için uluslararası bağlayıcılığı olan açıklamalar yaptırabildiği bu iktidar, bu kritik dönemde kanmayı, aldanmayı, beceriksizliği bıraksın.
Yaşanan bu güvenlik sorununun panzehri hukuk devletinin yeniden inşası. Hukuki bir boşlukta yönetilmeye çalışılan bir ülkenin kaderinin istikrarsızlık ve kargaşa olduğunu görmek için daha ne yaşanması gerek? Laik demokratik hukuk devleti ilkesi aynı zamanda milli güvenliğin de bir gereği. Hukukun üstünlüğü ve laiklik yoksa milli güvenlik de yok. Bu kadar açıktır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları