Tel Örgüleri Delen Çam...

27 Nisan 2014 Pazar

Başkentin göbeğinde yeşil kalmış, koşulabilir birkaç alanda ağaçlarla buluşmak, dostlarla derin sohbetlere tutuşmak gibi bir şeydir.
Yok bu kez, baharı karşılayan tomurcuklardan, yağmur gibi yağan çiçeklerden, bereketli bir yaza hazırlanan at kestanelerinden söz etmeyeceğim.
Kıyısı tel örgülerle çevrili, asfalt zeminli bir alanda koşarken tellerin öte yakasındaki çam ağaçlarının uç dalları yüzümü okşadı. Nasıl şaşırdım... Birden sevdiğim biriyle kucaklaşmışım gibi geldi.
Yazı aramızda, o ağaçların çocukluğunu bilirim. Daha onlar yerden bitmeyken, yarım metre boy atmışken iğne yapraklarına dokunmuşluğum vardır. İlk yaprak doğumlarına tanıklık ettim. Çam ağaçlarının yaprak doğumlarını görmelisiniz; bir kuzunun daha doğar doğmaz hafif sektikten sonra ayaklarının üzerinde durması gibi dimdik çıkarlar. Yaprak kümelerinin ortasındaki kozalakların bir nokta gibi belirip adım adım büyümesi emeğin ne olduğunu anlatır...

***

Asıl emeğin, azmin, iradenin ne olduğunu ise tel örgüleri delen çam dalları anlatıyordu... Dedim ya, tel örgülerin kıyısında koşarken iğne çam yaprakları yüzümü okşayınca duraladım. Çok da yabancısı olmadığım tel örgülere yaslanıp dallarla kafa kafaya verdim. 5 yılda bu kadar çok büyümüş olmalarına elbette şaşırmadım ama tellerden dışarı başlarını uzatıp yaşamlarını bütün doğallığıyla sürdürmeleri, uzamaları beni alıp içlerine çekti. Zaten en doğal olan şey en büyük mucizedir. Tıpkı bir bebeğin doğumu gibi bir yaprağın doğumu da öyle değil midir?
Tel örgünün öteki tarafı, yani ağacın gövdesinin olduğu tarafsa bir başka âlemdi... Dalların dışarıya uç vermeyenleri gövde ile tel örgü arasında yer açmışlar kendilerine. Onlar da, “Biz tel örgüleri delemedik ama yaşamımızı sürdürmeye devam ettik. Dallarımız gökyüzüne doğru özgürce yürüyemedi ama büyümeye devam ettik, içimizde büyüdük” diyordu. O yaprak yoğunluğu içinde iç içe geçmiş, S’ler hatta Z’ler çizmiş dallar yaşam alanları ne kadar daralmış olursa olsun dipdiri duruyorlardı
Tel örgünün boyunu aşan dallar ise gökyüzüne özgürce yükselmenin tadını yaşıyordu. Hafif bir rüzgârda sallanışları, arada konan serçelerle dansları tel örgülerin yüksekliğine inat, bizim evimizin tavanı gökyüzüdür diyordu...

***

Prof. Hikmet Birand’ın kitabında okuduğumu anımsıyorum, çam ağaçları denizden karaya ilk çıkan canlıların arasında yer alıyormuş... Bir de yıllar önce bir köylüyle yaptığım sohbeti anımsıyorum. “Çam kendini budar. Üst dalları büyüdükçe alt dallarını kendisi kurutur” demişti...
Tel örgüleri delen çam dalları ise doğanın başka alanlarından aldığım derslerin üstüne yenilerini ekledi.
Asıl olan önüne konan engel değildir, senin o engeli aşma iradendir.
Eğer sen onu aşma iradesindeysen önüne çıkan engelleri bir bir ortadan kaldırırsın. Belki bazen duraklarsın; tıpkı akan bir suyun önünde yükseklik belirince o seviyeye gelinceye dek yükselmesi, sonra da akmaya devam etmesi gibi...
Her şeyin kaynağı içimizdeki enerji, heyecan...
Onu yitirdiğimiz an, önümüze dünyaları serseler yaşayacak yer bulamayız.
Yitirmezsek eğer, önümüze duvarlar, teller örseler, o engeller bizi değil, biz onları örseleriz ve aşar geçeriz.
Bu insanlar için de böyledir...
Ülkeler için de...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Güven end-eksi! 2 Mayıs 2024
Emek en cüce değerdir! 1 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları