Ceren Akkaya

Rastlaşma ihtimalimiz

16 Ocak 2017 Pazartesi

20’li yaşlarımın henüz başında bir hukuk öğrencisiyken tanışmıştım babamın avukat dostlarıyla. Meğer benim gelecekteki ailemmiş onlar, zaman geçince anladım. Henüz öğrenciyken böylesine güzel insanlar ve avukatlarla tanışınca; geleceğe, meslek hayatına ve avukatlığa duyduğum inanç pek tabii ki en üst düzeydeydi. Hele avukatlardan biri vardı ki, İstanbul Barosu’nun o dönem başkan adayıydı; karizmatik, dünya tatlısı, canım ağabeyim Mustafa Kemal Güngör’dü. Tabii ki gönlümün baro başkanıydı, bana göre onu tanıyabilen herkesin de ağabeyi, baro başkanı, dostu, yoldaşı olurdu… Ağabey, dost, yoldaş olmaya hep devam etti ancak baro başkanı olamadı. Olsundu, sözü vardı bana, avukatlık ruhsatımı o verecekti, bunun için illa seçilmesi mi gerekiyordu, ben istesem yeterdi… Gerçekten çok istedim, ruhsatımı Mustafa Kemal Ağabeyim versin; gerçekten ben istedim ve yetti. Bir mesaj atmamla geldi, avukatlık ruhsatımı verdi, mesleğe başladığım günün en yakın tanığı oldu. Şimdi avukatlık ruhsatını elinden aldığım ağabeyim cezaevinde olduğu için ona mektup yazıyorum ve ben 20’li yaşlarımın artık sonundayım…

20’li yaşlarımın sonunda ofis açmaya karar verdiğimde, tabii ki Mustafa Kemal Ağabey yine oradaydı, yanımdaydı. Önce çiçeği geldi güzel dilekleriyle, sonra kendisi… Nasıl da ince bir davranıştı, nasıl da gösterişsiz bir yan yanalık hissiydi… Bundan 3 gün sonra ise gözaltına aldılar onu ve diğer tüm ağabeylerimi, gerekçesini anlayamayacağım bir şekilde ve tanıyan hiçbir insanın da anlayamayacağını bildiğim bir şekilde.

Peki, Mustafa Kemal Güngör benim sadece meslektaşım, üstadım mı oldu? Tabii ki hayır. Komşum oldu, yol arkadaşım oldu, rastlaştığımda ayaküstü uzun uzun sohbetleştiğim oldu… Şimdi ben geçen bu sürede hemen hemen her yerde onu gördüğümü sanıyorum, insanları ona benzetiyorum. Çünkü aslında bizden çalınan hayatın kısa ve basit anları değil mi? Sokakta rastlaşma ihtimalimiz değil mi bizden çalınan mesela? O rastlaşma sırasında elinin mutlaka omzuna konması ve seyahatlerden bahsedebilme ihtimalimiz değil mi bizden çalınan? Eve giderken dolmuşta sohbet etmek ve sohbet tatlı geldiği için indiğimiz yerde bir içki daha içmek değil mi? Elinde poşetlerle eve yürürken birbirine o akşamki planından bahsetmek değil mi? Et yemediğim için bana şakayla karışık çekilen bir etin güzelliği söylevini dinleyebilme ve cevap verebilme özgürlüğü değil mi?

Bence bunların tümü… Cevabım bu benim, ne hadlerine bilmiyorum ama rastlaşma ihtimalimizi çalıyorlar Mustafa Kemal Ağabeyciğim… Öyle haftada bir gün, bir saate ve dakikalara, küçücük odalara sıkıştırılmış görüşmelerle doğabilir mi yeni anılar? Biliyorum ki zaten en yakın zamanda aramızda olacaksınız, daha yan yana olabileceğimiz güzel anılarımız olacak, yine Kadıköy’de rastlaşacağız, yine rakı masalarında buluşacağız, sen kızsan da ben yine et yemeyeceğim ama. Bütün bunlar çok kısa sürede olacak; özlemle ve umutla bekliyoruz…

(Not: Bir de ofis açılışı için gönderdiğin çiçekler karşımda kurumuş bir halde bana bakıyor, en yakın zamanda yenisini getireceğin günü dört gözle bekliyorum.)



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Rastlaşma ihtimalimiz 16 Ocak 2017

Günün Köşe Yazıları