Anayasa piyesi!

16 Ocak 2017 Pazartesi

Bağışlayın; bu yazı büyük ölçüde karşılıklı görüşlere dayandığından başlığında piyes deniliyor.
Demokrasinin temel değerleri konusunda iyice körleştirilen Türkiye, devlet yönetimini bütünüyle değiştiren bir anayasa yapımı sürecinde çok ürkütücü bir ilkellik ve bilgisizlik döneminden geçiyor.

Bilgisizlikten gelen ilkellik
İlkellik, erken seçim yapılır korkutmacasıyla; gizli olması gerekirken açık oy kullanımlarıyla; çıkacak olan anayasa şimdiden yürürlüğe konmuşçasına Meclis kürsüsü kırılarak ve düşüncelerin değil, elleri ve dişleriyle bedenlerin çarpışmasının yarattığı çağdışılıklarla sahneleniyor.
Bilgisizlik ise siyasetin boğazını geçmiş, başına vurmuş. Bakınız nasıl?
Adalet anlayışı ülke sınırlarını aşmış olan Adalet Bakanı Bozdağ, anayasa değişikliği görüşmelerinin başladığı gün Meclis’te yaptığı konuşmada:
Partili cumhurbaşkanı Türkiye’nin yeni tanıştığı bir şey değil. Cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk partili, milletvekili, genel başkan. İsmet İnönü de öyle. Ne oldu tarafsızlığına halel mi geldi? Bizim yaptığımız Atatürk anayasalarına dönmektir” diyor; diyebiliyor!
Bu sözlere ilk oylamaya yedi milletvekili ile birlikte katılmayan ve neden katılmadığını kamuoyuna açıklama gereği bile duymayan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun Meclis grubundaki yardımcılarından, Grup Başkanvekili Engin Altay,
Biz 1923 ile 1950 arasındaki dönem için bu ülkede demokrasi vardı dedik mi?” diye sorarak Cumhuriyetin değerleri konusundaki bu engin bilgisiyle Adalet Bakanı’na teslim oluyor!
Bu sırada sahneye Hürriyet gazetesinin yazarlarından A. Selvi giriyor (12 Ocak); Bakan Bozdağ’a hatırlatıyor: Muhafazakâr kesimin bazı kalemleri, “Eleştirdiğimiz tek parti dönemi örnek gösteriliyor” diye karşı çıktı.
Bakan, anlaşılan muhafazakâr kesime karşı çok daha duyarlı; birkaç kez altını çizerek sözlerine açıklık getiriyor “Benim oradaki sözlerim Atatürk ve İnönü’nün hem partili hem Cumhurbaşkanı olmalarıyla ilgili ve sınırlıdır”.
Gözler sahnenin diğer tarafına çevriliyor. Selvi, Bakan’a CHP’nin itirazlarını da hatırlatıyor. “CHP bile o dönemin kötü bir dönem olduğunu söylüyor diyen Bakan, tarihe geçecek sözlerine ‘Bunlar nasıl Atatürkçü?’ ” diye noktayı koyuyor.
Siyah perde iniyor!
Görgü tanığı
Alman faşizminden kaçarak 1930’larda ülkemize gelmiş olan büyük hukukçu Prof. Dr. E. E. Hirsch, bir bilge görgü tanığı olarak, bakın ne diyor:
Türkiye Büyük Millet Meclisi, üyeleri sadece tek parti mensubu oldukları halde, Hitler döneminin Alman Rayhstag’ı gibi… Politik nüfuzu sıfır olan bir evet efendimciler topluluğu hiç değildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi pek çok değişik, hatta birbirine zıt akım ve menfaatlerin çarpıştığı... Enine boyuna tartışıldıktan sonra bunlar arasında bir denge ve uzlaşma sağlanan bir arenaydı... Tek parti sistemi Türkiye’deki işleyiş tarzıyla hiçbir şekilde peşinde maiyeti olan bir ‘Führer’ devletine benzemiyordu. Bu sistem devletin üst kademelerinden emir verilmeyen, yön verilen bir tür parlamenter demokrasi niteliğindeydi. Ama son karar mercii parlamentoydu. Yasama erki de, sadece parlamentodaydı. (Hatıralarım; Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, Ankara, 1985; s.348-49).
O dönemde atılan sağlam temeller eğrisiyle doğrusuyla, toplumsal ve ekonomik gelişme ve ilerleme sağladı; toplum, çok kısa sürelerle de olsa özgürlüğün tadına vararak yaşadı.
Oysa, bugün atılmakta olan yanlış temellerin yaşanmakta olan bu karanlık günleri bile aratacağını sahnelenen anayasa piyesi çok açık gösteriyor!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları