Nazizm... Kemalizm... Rabiaizm... (2)

07 Şubat 2017 Salı

1933... Alman Meclisi’nde “Halkta ve İmparatorlukta Sıkıntının Kaldırılmasına Dair Yasa” kabul edildi. 1920’de yola çıkan Adolf Hitler’in “Ein Volk, Ein Reich, Ein Fuhrer (Tek halk, Tek İmparatorluk, Tek Önder)anlamına gelen söylemi Nazi Almanya’sını yönlendirdi! Nazi örgütleri, Almanların okumamaları gereken kitapları saptadı. Naziler kütüphanelere girip bu kitapları toplayıp yaktı. (Berlin’de o noktadaki yer altı bağlantılı anıtta saygı duruşu yapmıştım!)
Nazi fikirlerinin yayılmasında okullar önemliydi... Bazı kitaplar, okullarda yasaklanırken ders kitapları yeniden yazıldı.
Cumhurbaşkanlığı makamı ile Başbakanlık birleştirildi. Cumhurbaşkanı ile başbakanın tüm yetkileri “Führer (başkan) ve Şansölye (başbakan)” olarak Hitler’de toplandı...
“Referandumda” demokratik olmayan uygulamalar arasında, insanlar Nazi askerleri eşliğinde sandık başlarına götürülerek “açık oya” zorlandılar. (Günümüzde bırakın sokaktaki adamı, TBMM’de bile AKP’li milletvekilleri “açık oy” kullanmadılar mı?) Ayrıca, geçersiz oy pusulaları “evet” sayıldı, çok sayıda “hayır” oyu ise “evet” olarak kaydedildi!
Bu koşullarda Hitler yüzde 88 “evet” oyu alarak dikta yönetiminin “Führeri (başkan – önder)oldu. Ardından “anayasaya aykırı” şu yetkileri üzerine aldı:
* Hükümet, anayasada belirtilen yasa çıkartma sürecinden ayrı olarak da yasa çıkartabilir!
* Hükümetin çıkardığı yasalar, meclis kurumlarını etkilemediği sürece anayasadan sapabilir. Devlet başkanının yetkileri bundan etkilenmez!
* Devletin yabancı devletler ile yapacağı anlaşmalar ile bunlara bağlı yasalar için meclis onayı gerekmez. Hükümet bu anlaşmalar için gerekli gördüğü yasaları çıkarır.

***

Hitler’in sahnede olduğu süre içinde (1931) “Yurtta sulh, cihanda sulh...” ilkesini açıklayan Mustafa Kemal Atatürk şu çağdaş devrimlerini Türk ulusunun hizmetine sundu:
1924... İslami medeni hukuk olan “Mecelle” kaldırıldı, İslam ülkelerinden alınmış “Şeriyye Mahkemeleri” ile medreseler ve dini eğitim yapan okullar kapatıldı.
1925... Şapka kanunu kabul edildi... Tekke ve zaviyeler de kapatıldı.
1926... Çağdaşlığı hedefleyen, Medeni Kanun kabul edildi.
1928... Harf devrimi ile Arap alfabesinden Latin harflere geçildi. Böylece okuma yazma oranında önemli artış sağlandı. Çağdaş okullar ve enstitüler açıldı.
1932... Ezanın Türkçe okunmasına başlandı.
1934... Soyadı Kanunu kabul edildi, lakap ve unvanlar kaldırıldı. Kılık ve kıyafette değişikliğe gidildi.
1936... Türk Boğazları’ndan geçiş düzenini ve güvenliğini sağlayan uluslararası Montrö Boğazlar Sözleşmesi, imzalandı.
1938... Dolmabahçe Sarayı’nda hasta yatağında yatarken yaverlerine, gerekli hazırlığın yapılmasını, başlattığı pek çok arkeolojik çalışmaları arasında yer alan Çorum - Alacahöyük kazısının son durumunu görmeye gitmek istediğini söyledi. Doktorları engelledi. Çünkü O’na göre Anadolu’nun tarihi de “çanak çömleği” de önemliydi!
10 Kasım 1938... Mustafa Kemal Atatürk öldü... Aralarında savaştığı düşmanları da olan 20 ülkede heykelleri var. Böylesine bir anma, dünyada başka hiçbir devlet adamına nasip olmadı...
11 Kasım... Atatürk’ün cephe arkadaşı, Genelkurmay Başkanı, Orgeneral, Lozan Anlaşması’nın diplomatı İsmet İnönü Cumhurbaşkanı seçildi.
***
1 Eylül 1939... Hitler, Polonya’yı işgal ederek 2. Dünya Savaşı’nı başlattı. Türkiye’yi yanına çekmek için, kendisinin iktidara gelmesinde önemli rolü olan, Başbakanlardan Franz Joseph von Papen’i Ankara’ya “büyükelçi” olarak gönderdi.
Aynı süre boyunca Almanya karşıtı ülkeler de, İnönü’yü kendi yanlarında savaşa girmesi için iknaya çalışıyorlardı.
Ancak Atatürk gibi “savaşın ne demek olduğunu” çok iyi bilen İnönü, “Yurtta sulh, cihanda sulh...” ilkesine sadık kalarak, savaşa girmedi, “tarafsız” kaldı.
8 Mayıs 1945... Hitler diktatörlüğünü korudu, ancak savaşı yitirdiğini anladığında intihar etti. Ne var ki 73 milyon insanın ölümüne neden olmuştu...
Bir Anadolu gezisinde bir kentte, önünü kesip “Paşam! Sen bizi ekmeksiz bıraktın!” diyen çocuğa “Ekmeksiz bırakmış olabilirim. Ama babasız bırakmadım...” söylemini, bugünkü “Rabiaizm” yöneticileri anımsamak istemezler!
Çünkü her gün, daha ana karnındaki, doğmamış u231 çocuğu bile babasız bırakmıyorlar mı? (Devam edecek...)  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları