Mayıs Ruhu Ölür mü?

02 Mayıs 2014 Cuma

Saat sabahın 5’i, alacakaranlıkta uzaklardan geceyi uykusuz geçirmiş şehrin uğultusu geliyor. Dinledim ne diyor bu uğultu diye. Sonra güneşli bir gün başladı. Bayram gününe yakışır bir gün, bir güneş. Polisler Halaskârgazi Caddesi’ne çıkan bütün sokakları tutmuşlardı. Basın kartının yardımıyla aştığım polisler ıssız caddenin tek sahibiydiler. Taksim tarafında görev yapan arkadaşların bildirdiğine göre oralarda sarı basın kartı da geçmiyor, validen izinli olmak gerekiyormuş. Doğaldır, diye geçiyor içimden. Otoritenin basına “hoşgörüsü” de bir yere kadar, öyle değil mi? Yürüdüm. Üç yerde durdurdular ve basın kartımı incelediler. Kimisi “Buyurun beyefendi”, kimisi otoritenin haşin bakışıyla, şimdilik ama şimdilik çaresiz olduğunu belirten bir tonla “Nereye gidiyorsun?” dedi. Geçtim. Etfal Hastanesi’ne gitmek isteyen bir otomobile de nihayet izin çıktı.

***

DİSK Genel Merkezi’nin önüne geldim. İşçilerin geceyi DİSK binasının önünde geçirdikleri gözlerinden anlaşılıyordu. Taksim’e doğru yola çıkacaklardı ve polisin büyük bir güçle önlerine çıkacağını biliyorlardı. Olsun. Yine de Taksim’e gitmeyi denemekte kararlı olduklarını söylediler. Çünkü diyorlardı, sokakları halka yasaklayanlar haklı değildirler, çünkü bayram etmek işçinin hakkıdır, çünkü dünya âlem biliyor ki bu yasağın yasal hiçbir dayanağı yoktur. Çünkü diyorlardı, bu yasak idarenin uymak zorunda olduğu anayasa hükümlerine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına aykırıdır.
Gazeteye geldim.
E-5 karayolu üzerindeki köprüde DİSK önündeki arkadaşlarına katılmak isteyen işçiler bir çevik kuvvet ekibi tarafından dağıtıldılar. Sonra gözden kayboldular. Bilmiyorum DİSK önüne varabildiler mi?

***

Bütün bu yasaklar neden?
Biliyoruz aslında. Ağır aksak giden ve artık inananların sayısının hızla azaldığı kandırma, aldatma, takıyye günleri sona erdi. “Bak biz ne kadar demokratız, Taksim’de 1 Mayıs’a biz izin verdik” böbürlenmesi bitti. O kadar bitti ki büyük ve ama boş bir umutla kendilerini, savundukları kimi temel ilkeleri unutma pahasına destek verenler bile terk etti onları. Dışarıda güç aldıkları çevreler, devlet ve hükümetler de bu iddiası boyundan büyük iktidar partisine mesafe koymayı tercih eder oldular. Kuşkusuz onu tek başına, yapayalnız bırakacak değiller ama arada bir kulağını çekmeyi, modern kapitalist sistemin ilkelerini hatırlatmayı unutmuyorlar. Ama artan hırçınlığın nedeni yalnızca bu yalnızlaşma, sırlarının ortaya çıkmış olması değildir.
Asıl neden başkadır.
Asıl neden oy desteğinin en üst noktaya kadar çıktıktan sonra erime dönemine girmesi, sandık meşruiyetinin tehlikeli sulara doğru yelken açması ve en önemlisi, aydın çevrelerde, gençlerde, işçilerde, siyasi hayatın aktif unsurlarında artık kabul görmez olmalarıdır. Bu işin daha fazla yürümeyeceğini anladılar.
Buldukları çare zorbalığı artırmak, yaygınlaştırmak, toplumun her katmanına, siyasetin her alanına nüfuz etmesini sağlamaktır. Gezi Direnişi’ne duydukları çaresiz öfkenin dile gelişidir bu yasak. Bu nedenle Taksim’i işçilere, emekçilere yasak ettiler. Korkunun dile gelişi, cisimleşmesi gaza, copa, plastik mermiye, TOMA’ya dönüşmesidir.

***

Bu yazıyı yazmaya başladığım dakikalarda gökyüzünde fır dönen helikopter, Gezicileri, direnişçileri arıyordu. Neredeler, nerede birikiyorlar, TOMA’yı nereye göndermeli, çevik kuvvet nereyi kesmeli, ona bakıyordu. Beşiktaş’ta CHP’lilere, TKP’lilere, işçilere saldırdı çevik kuvvet ekipleri. Yasak meydan Taksim ise çepeçevre demir bariyerlerle kapatılmış, binlerce polisle kuşatılmış durumda. Okmeydanı taraflarından bomba sesleri geliyor. Bu arada TV kanallarında Kadıköy’deki iktidardan izinli “resmi kutlama”nın şenlik havası içinde geçtiği anons ediliyor. Ama biz 1 Mayıs’ın ruhuyla ilgiliyiz, “resmi”siyle değil.
Sonunda işçiler DİSK önünden yürüyüşe geçtiler. Ve polis kesti yollarını. DİSK yöneticileri tüm İstanbul’un kapatıldığını, emekçilerin 1 Mayıs için toplanmalarının engellendiğini söylüyor, DİSK önünde toplanabilenlerin Taksim’e ulaşmasını sağlamaya çalışıyorlar.
“Hayır!” diyor polis şefi. Ağır bir hava gittikçe yoğunlaşıyor.
Biliyoruz bundan sonra neler olacağını.
Oluyor zaten.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları