Mademki mektuptur, ucu yanık olmalı

28 Şubat 2017 Salı

Mademki mektuptur, “Sevgili Akın” diye başlamalı

Sana yazmaya oturdum ebedî ve umumî “vekilim” benim, bir de “Aslanım Mıstık”a selam sarkıtacaktım. Turhan’a da, “yazmaya çalıştığım romanın bir yerinde çuvalladım, çabuk çık, akıl ver”, diyecektim. Ama kötü oldum, eksiklendim, içim elvermedi bir tek size seslenmeye. Sevgili içerdeki herkes demek istiyorum; tanıdık tanımadık hepinize yürek dolusu selam, sevgi göndermek istiyorum.

Yazmakta neden bu kadar geç kaldığıma gelince... Anlatması güç, buluştuğumuzda konuşuruz. Kısaca: Kafamdan geçenleri dilime yansıtırsam büyük olasılıkla ben de sizinle aynı kaderi paylaşabilirim. Üstelik öfkem ve sözüm, pervasız bir keyfîlik, suç sayılması gereken bir hukuksuzluk, isyan ettirici bir vicdansızlıkla özgürlüğünüzü delilsiz ispatsız gasp eden/ ettiren siyasî iradeye değil sadece. İktidarın ne mal olduğunu, Cumhuriyet’i susturmak için pusuda beklediğini, fırsat kolladığını hepimiz biliyorduk. Beni asıl acıtan; ideolojik kılıflara büründürülmüş çıkar hesapları, zavallı hırslar, kişisel hesaplaşmalar uğruna iktidara muhbirlik yapanlar, “rakip müessese”lerde tuttukları köşelerden savcılara yalan delil (!) üretenler. Yazmaya elimin geç varmasının bir nedeni de bu.

Sevgili Akın!

Ergenekon, Balyoz, bütün o davalar sürecinde, şimdi o insancıkların da katkılarıyla kapatıldığın/kapatıldığınız Silivri’ye haftada birkaç kez taşınırken, gazetenin olanaklarını seferber ederken böyle bir karşılık beklememiştin kuşkusuz. Cumhuriyet’in, bir kesimin organı değil gerçekten demokrat, çoğulcu, aydınlık, laik bir çizgiye oturması, ayrımcılığa prim vermeden Türkiye’nin bütün renklerini yansıtabilmesi, propaganda aygıtı değil doğru haber veren gerçek bir gazete olması için elinden/elinizden geldiği kadar çabalarken hesaplamış mıydın olacakları? Gerçekçisindir, bilirim; iktidarın saldırısını hesaplıyordun kuşkusuz. Ama kötücül değilsindir, bu yüzden şu parçalanmış, cepheleşmiş, masumiyetini yitirmiş toplumda küçük insanların kötücüllüğünün boyutlarını hesaplayamamış olabilirsin. Ayrıca, hesaplamış da olsan, doğru yaptığını düşündüğünde pes etmez, geri adım atmazsın, bunu da bilirim.

Gelelim keyifli anılara...

Bırakalım bu sıkıcı şeyleri bir yana. Neler geçmedi ki başımızdan! Bu da geçer Ya Hû

Mısır’dan, Nil Nehri’nden Meksika’ya, Peru’ya, İrlanda’dan Brezilya’ya, Arjantin’e, daha nerelere, az gezi yapmadık birlikte. Bırakalım gazeteyi falan, biz asıl gezi arkadaşıyız. Şimdi sana bir haberim var. Yeni bir gezi planlıyorum; Namibia çöllerinden başlayıp Güney Afrika’ya, oradan Victoria Şelaleleri’ne uzanan bir gezi. Aydın’a söyledim, “Akın bunu duyarsa, doğru savcıya gidip işlemediği suçlar yüzünden kendini ihbar eder, içerde kalıp geziden kurtulur” dedi. Onun pasaportuna el kondu ya, bu yüzden pek memnun. “Ay valla Himalayalar’a falan tırmanmak istiyordum ama ne çare yurtdışına çıkamıyorum” diye benimle dalga geçip duruyor. Ben yine de yüce yargının âdil karar alacağına güveniyorum. Bu türden gezilere, ayaklarını sürüye sürüye, karı veya arkadaş belasına katılan sizin gibilere, hak ettiğiniz “ağırlaştırılmış gezi cezası”nı vermek için, yurtdışı yasaklarınızı kaldırıp hepinizi beraat ettirebilirler.

Gezi derim de seni nasıl hatırlamam sevgili Mustafa Kemal (Mıstık)! Hani Ağva’da, güzel bir yaz gecesinde, vakit gece yarısını çoktan aşmışken, şarkıları şarkılara, türküleri türkülere katıp zamanı mekânı unutmuştuk. Senin davudî sesin sularda, ağaçlarda, kaldığımız motelin bahçesinde, odalarında yankılanıyordu. Kalabalık bir gruptuk, motelde bizden başka kimse yok sanıyorduk. Derken odalardan birinin balkonundan seninkini bastıran kabadayı bir ses yükseldi: “Aslanım! Anladık, sesin güzel ama gecenin saat üçü, kıyma bize!” Utancımızdan yerin dibine geçtik, süklüm püklüm dağıldık. O günden sonra hep benim “Aslanım” kaldın.

Sevgili herkes, içerdeki bütün Cumhuriyet’çi arkadaşlarım!

Üzülmeyin, geçmiş gezilerimizi kıskanmayın. “Her hal, ilerdedir yaşanacak günlerin, (gidilecek gezilerin) en güzelleri”. Hep birlikte gideceğimiz geziler, yürüyeceğimiz yollar, göreceğimiz güzel günler var daha. Ve de şairin dediği gibi: Aldırma gönül, aldırma

Hepinizi kucaklıyorum.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları