Erdoğan hangi kültüre mensup?

05 Mart 2017 Pazar

1978’de Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde ilk derslerden birinde kültür konusu işlenirken o dönem bu memlekette sosyal antropolojinin önde gelen isimlerinden sayılan hocamızın şu sözlerini dün gibi hatırlıyorum: “Kültür evrenseldir diyorlar. Bunu diyenlerin dilleri kopsun!..”

Tablonun en acı yanı, bunu söyleyenin bir antropoloji profesörü olmasıdır da dün gibi hatırlamamın nedeni, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önceki gün “3. Milli Kültür Şûrası” açılışında yaptığı konuşma. 1978’den bu yana yaklaşık 40 yıl geçse de bir arpa boyu yol alamadığımızı düşündüren konuşma...
Kültürün hem evrensel, hem ulusal (millî), ama hem de bölgesel, yerel, yöresel, mahallî olabileceğini, kavrama karşılık gelen realitenin tekil değil çoğul ve çok katmanlı olduğunu bir türlü öğrenemedik, öğretemedik.

Cumhurbaşkanı, kültürün “ecdattan devralınan mirasın bütünü” olduğunu belirtmiş. Bu, kültürün tanımı değildir. Sadece bir özelliğidir. Evet, kültür, tarihî ve süreklidir. Ancak kültür aynı zamanda kendi içinden olduğu kadar dışından da pek çok etki, girdi ve sentezlenme ile değişen bir yapı arz eder.

Kültürleme (“enculturation”) dediğimiz bir süreç vardır ve bu, Erdoğan’ın kültür adına “her şey” saydığı “ecdattan devralınan miras”ın yeni kuşaklara aktarımını mümkün kılar. Bir de kültürleşme (“acculturation”) denilen bir süreç vardır ve o, “ecdat”tan ne alınırsa alınsın, dünyada bir uçtan öbür uca olup biten, yapılıp edilen, düşünülüp davranılan ne varsa onları da sizin kültürünüzle etkileşime sokar. Böylece kültürel örüntünüzde ha bire değişimlere yol açılır.

Erdoğan’ın dediği gibi kültür ecdattan devralınan mirasın bütünü olsaydı eğer, Türkler İslâm’la “şereflenmemiş” olurdu! Orta Asya’daki “ecdadımız”, “Tengri” (Gök Tanrı) inancına, Şamanizm’e, Budizm’e, Maniheizm’e gönül vermişti. Bu durumda ecdattan devralınan miras, yabancı bir toprakta, Arap Yarımadası’nda Hicaz’da neşet etmiş İslâm’a nasıl el verecek, yer açacaktı acaba?!
Başlı başına bu söylediğimiz bile, kültürü yalnızca ecdadın mirası, yerli ve milli saymanın, böylesine “kıskaçlama”nın ne kadar sakat bir yaklaşım olduğunu işaret etmeye yeter.

Kabul etmek gerekir ki kültür, kucaklanması hayli zor bir kavramdır. Çünkü o, tüm insanlığa özgü, insanı “insan” kılan yetkinlik olduğu kadar, farklı insan topluluklarının yaşam biçimlerini de, bir insan topluluğunun kendi içinde ayrışmış kesimlerin değer, tutum, davranış, alışkanlık ve pratiklerini de karşılayan bir kavramdır (“alt kültürler”).

Büyük “K” ile yazarak kültürün, insanın temel varoluş etkinliği olduğunu söyleyebiliriz. Küçük “k” ile yazarak da onun, insanlık ailesi içinde farklı toplum, topluluk, ulus, halk, kavim, vb. oluşumların yaşam biçimi olduğunu söyleyebiliriz. Elbette büyük “K” ve küçük “k” birbirinden kopuk olmayıp bunlar “kaplam” ve “içlem” ilişkisiyle birbirine bağlıdır.    

Cumhurbaşkanı, “milli kültürümüze uymayan etkinlikler”den, “kültürel yabancılaşma”dan, “kültür emperyalizmi”nden yakınmakta. On yıllar önce “kültür evrenseldir” diyenlerin dillerini kopartmak isteyen hocamızın motivasyonu da hemen hemen aynı minval üzere idi. Elbette burada kastedilen, evrenselleşmiş bir kültürel örüntü, yani medeniyet (uygarlık) olarak “Batı”nın reddidir.

Biz hiçbir kültürel örüntüyü yüceltmekten yana değiliz. Ne de herhangi birini reddedip, lânetleyip, yok saymaktan...

Ancak sorun şu ki bir zamanlar da dünya üzerinde aynı ölçüde evrenselleşmiş bir kültürel örüntü, yani medeniyet olarak İslâmiyet, sizin ecdadınızca benimsenmeseydi eğer, bugün ortalıkta Müslüman olarak dolaşamayacaktınız. İyiki o zamanlar “kültür evrenseldir” diye düşünüp hareket edenlerin dillerini koparmamışlar!..

Yine de hakkını verelim, Erdoğan, “yerli ve milli olan kültür değerlerimizi evrensel bir dille yeniden keşfetmeliyiz” derken bir parça da olsa içimizi ferahlatıyor. O “evrensel dil”, işin doğrusu şu ki “evrensel kültür”dür. Ve siz milli olanı evrensel dille buluştururken, evrensel olan da size milli dilinizle ulaşıp kültür dünyanıza sirayet edecektir. Kültürleşme de budur zaten...

Ama tabii Şûra açılışında onun en ilginç kelâmı şu olmuş: “Eğer bugün İstanbul’un sokaklarında yürüyen bir kişinin kıyafetinden, ayakkabısından, şapkasından, vücut çalımından hangi kültüre mensup olduğunu çıkartamıyorsak, kültürel kuraklığın pençesindeyiz demektir.”

Keşke Sayın Cumhurbaşkanı bu sözü sarf edip tabir caizse kendi ayağına kurşun sıkmasaydı!..
Elbette “vücut çalımı”na diyecek bir sözümüz yok. “Kasımpaşa kültürü”nün mükemmel tezahürüdür ve kendisinin o kültüre mensup olduğunu çıkartmamıza imkân vermektedir.

Lâkin, köken itibarıyla bir Hırvat boyun bağı olan olan kravatı ile, Frenk işi gömleği, ceketi (“jacket”), pantalonu (“pantalone/pantaleon”) ile hangi kültüre mensup olduğunu düşüneceklere kendi sarf ettiği sözlerle hiç istenmedik kozlar vermiş gibi görünüyor. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları