Hikmet Çetinkaya

Yaşayan ölüler...

11 Mart 2017 Cumartesi

John Stuart Mill, İngiltere’nin yetiştirdiği ünlü ekonomist ve filozoflardandır; aynı zamanda devrimci bir yönü vardır.
Mill, milletvekili seçildikten sonra kadınların oy hakları için bir yasa tasarısı hazırlamıştır.
Parlamentoda oylama yapılır...
Peki, sonuç ne olur?
194 hayır...
73 evet...
O yıllarda Amerikalı kadın, hem köleliğin kaldırılması için çaba harcıyor, hem de kendisine oy hakkı verilmesi için mücadele ediyordu.
Amerika’daki siyahiler oy hakkı kazandıkları zaman, kadınlara sandık yasaktı.
Avrupa’da ise kadınlar büyük bir savaşımın içinde. Bu mücadele kolay olmuyor. Dişe diş bir savaşım var. Oy hakkı aslanın ağzında.
Toplu gösterilere katılıyor kadınlar, seçme ve seçilme haklarını elde etmek için...
Birinci Dünya Savaşı patlak veriyor. Erkekler cepheye gidince, iş yaşamında kadınlar öne çıkıyor. Barış döneminde pek önemsenmiyor kadınlar. Hakları esirgenip geriye itiliyor.
Türkiye’ye gelince...
Türkiye Cumhuriyeti’nde kadınlar 1934 yılında oy hakkını elde ediyor. Aynı yıl başta Fransa olmak üzere Avrupa’nın pek çok ülkesinde kadınların seçme ve seçilme hakkı yok. Sandığa gidemiyor.
Aydınlanma Devrimi’nin önemi burada...
Türkiye’de kadın 1934’te sandığa gitti, Fransa’da ise 1944 yılında...

***

Batı’da kadın büyük bir mücadele sonunda seçme ve seçilme hakkını kazandı. İşkencelerden geçti, zindanlarda yattı. Türkiye’de ise Mustafa Kemal bu hakkı kadınlara verdi. Çünkü Atatürk sadece “büyük adam” değil “büyük insan”dı.
Kadın hakları bugün bile yerkürenin çoğu yerinde ya hiç yok ya da salt kâğıt üzerinde yazılıdır.
Şimdi soralım:
Acaba “erkek hakları” ne âlemde!
Biraz düşünelim; düşünürken, düşüncede saydamlaşmak yolunda, bir deyişi yineleyelim isterseniz:
“Aydınlanma Devrimi...”
Bir ülkede kadının, erkeğin, özetle insanın haklarını kazanması için Aydınlanma Devrimi’nin gündeme girmesi gerekir; yoksa demokrasidir, çok partili rejimdir, kadın haklarıdır, bunların hepsi sözde kalır, yaşama geçirilemez.
Uygarlık tarihindeki “Aydınlanma Devrimi”nin Anadolu coğrafyasındaki adı “Kemalizm” ya da
“Atatürkçülüktür.
Avrupa’da “insan hakları”, sanayi devrimi gerçekleşip toplumda iki yeni sınıf, burjuva sınıfıyla proletarya oluşunca bildirileşti.
Biz, sanayileşmeden Aydınlanma Devrimi’ni yaşamak zorunda kaldık. Asker-sivil aydının başını çektiği bu devrim, kadın haklarını savunurken yukarıdan aşağıya doğru bir yöntemi kullanmaktan başka bir şansı yoktu.
Sonuç:
Türkiye, İngiltere’den 6 yıl sonra, Fransa’dan 10 yıl önce kadına seçme ve seçilme hakkını verdi...

***

Yinelemekten asla vazgeçmeyeceğiz...
Aydınlanma Devrimi, Türkiye’ye yeni ufuklar açtı, kadını insan yerine koydu...
Türkiye’de kadın 1926’ya dek şeriatın pençesinde kıvranan ikinci sınıf bir yaratıkken Orta Avrupa’dan aktarılan “Yurttaşlar Yasası” (Medeni Kanun) ile uygarlığın o güne dek ulaştığı özgürlük düzeyine kavuşturuldu.
Sonra ne oldu?
Kadın, 1934’te önce medeni haklarına sonra seçme ve seçilme haklarına da ulaşmış, Atatürk devrimleriyle insanlığını devlet, toplum, aile hukukunda kazanmıştır.
Başta belirttiğim gibi 1934’te Fransa’da kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmıyordu.
Acı ama gerçek olan şu:
“Ne yazık ki devrim, insanlar çoğunlukla o devrime layık değillerse, kâğıt üzerinde kalabilir. Bu yüzden bugünkü Türkiye’de kadın hakları lafta kalan bir nitelik taşıyor.”
Son söz: Kadınlar yaşayan ölü değil, bir toplumun dinamikleridir...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları