Çiğdem Toker

Fesih yetkisi, hem de keyfi

31 Mart 2017 Cuma

İki gün önce İstanbul’daydım. Havaalanından şehir merkezine giderken bir ara kendimi Türkmenistan’da sandım.
Yolun iki yanında aralıklarla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın devasa fotoğrafları yer alıyor. Yanında millet için, birlik için gibi somut olmayan önermelerle eveti dikte eden panolar. Türkmenistan hissi uyandıran, yolda bir Cumhurbaşkanı fotoğrafı görmüş olmak değil tabii. Afişin boyutları.
Bugüne dek, kaç seçime tanıklık ettiğimi hatırlamıyorum. Ama yaşadığım süre boyunca, Türkiye’de bu kadar büyük açık hava görseli görmediğimi not düşeyim. Afişin eni ve boyunun bir dili var. O dil şöyle diyor:
Bakılan kişi öyle yüce, öyle ulu, öyle yukarılarda ki, oraya bakan kendini küçücük, güçsüz hissetmeli.

***

Aslında anayasa değişikliğiyle istenen de tam olarak bu.
Yurttaşlığı küçük gören, nihayet ortadan kaldıracak bir teklife evet dememiz isteniyor bizden. 16 Nisan’da işte bu devasa afişlere, fiziken yansıtılan niyetin anayasal bir zemine oturtulması hedefleniyor. Yurttaş olma hak ve hukukunu güvence altına alan parlamenter sistemi içi boş bir kabuğa dönüştürerek.
Fakat bu niyet açıkça söylenmediği için, gerçeğin hukuksal düzlemde ortaya çıkıp görünür hale gelmesi telaşa yol açıyor. Bu telaşı Cumhurbaşkanı’nın Meclis’i feshetme yetkisine dair tartışmada bariz biçimde görüyoruz.
Anlaşılan o ki, Meclis’i fesih yetkisinin bu kadar geniş bir itirazla, giderek tabanda tepkiyle karşılaşacağı tahmin edilmedi. Dört bir koldan fesih ve yenilemenin aynı şey olmadığı bağırılıp duruyor.

***

Anayasa hukukçuları biraz mahcup. Sesleri pek gür çıkmıyor. Hukuk tarihinden örnekler vererek, iki kavramın farklı olmadığını (Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu gibi) anlatanlar tabii ki var. Ama olması gerektiği kadar güçlü bir ses değil bu.
Kısa bir süre önce “Saray Rejimi” isimli kitabı yayımlanan siyaset bilim doktoru Deniz Yıldırım da bu konuda sosyal medya hesabında düşüncesini paylaştı. Herkesin sosyal medya izlemediğini öngörerek, Yıldırım’ın yaklaşımını burada paylaşıyorum:
- İki nokta önemli:
İlki, karşılıklı fesih yetkisi var mı? Var. Başkan’a Meclis’i fesih yetkisi verildiği gibi, Meclis’e de seçime götürme yetkisi verilmiş. Fark şu: Meclis bunu ancak 360 vekille yapabilecekken, yürütme gücünü elinde tekelleştiren Başkan tek başına bu kararı alabilecek. Meclis’in 360’ı mı bulması, yoksa tek kişinin istediği zaman bu kararı alabilmesi mi kolay? Çok açık: Ağırlık, yasamadan tek kişiye geçmiş.
- Diğer konuya gelelim: Paketi savunanlar “CB’nin seçime götürme yetkisi mevcut anayasada zaten var, yeni değil” diyerek suyu bulandırıyor. Aynı değil. Anayasa 77. madde “Anayasada belirtilen şartlar altında Cumhurbaşkanınca verilecek karara göre de seçimler yenilenir” diyor. Getirilen teklifteyse “Anayasada belirtilen şartlar” sınırı artık yok. Fesih anayasal şartlara değil, keyfe göre kullanılacak bir yetki.
- Eğer bu yetki yine “anayasal şartlar”a bağlansa, yani hangi koşullarda kullanılabileceği açıkça pakete yazılsaydı bu kadar tartışılmazdı. Hangi anayasal şartlar altında olacağı yazılmadan yetki kişiye devredilmiş ve Meclis’in iradesi dışında seçime götürülmesi mümkün kılınmış. Bu nedenlerle de sonuçta Cumhurbaşkanı’na sağlanan yetkinin adı tartışmasız, şahsi, keyfi Fesih yetkisidir. Hem geniş, hem dar anlamıyla.
Not düşelim: Fesih, teklifin 116/2 maddesinde “Cumhurbaşkanı’nın seçimlerin yenilenmesine karar vermesi halinde” ifadesiyle geçiyor.
Özetle, anayasa değişiklik paketinde, Cumhurbaşkanı’na hiçbir koşula bağlı olmadan Meclis’i fesih yetkisi verildiği tereddütsüz.
Halkın iradesinin, tek kişinin kararıyla çöpe atılması, yurttaşlığın hiçe sayılması anlamına gelen fesih yetkisine hayır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları