Operalar Leyla Gencer’e adandı

05 Nisan 2017 Çarşamba

İstanbul’da art arda iki opera galası yapıldı. Birisi BİFO’nun Güllü Şövalye’si (1911), diğeri IDOB’un Bajazet (1735) operası. Sacha Goetzel yönetimindeki BİFO’nun operası Türkiye’de ilk kez seslendiriliyordu. Topluluğun her yıl Leyla Gencer’e adadığı temsillerden biri, ama onun oynadığı operalardan biri değildi.

Geçen hafta İstanbul’da art arda iki opera galası yapıldı. Birisi BİFO’nun Güllü Şövalye’si (1911), diğeri IDOB’un Bajazet (1735) operası. Sacha Goetzel yönetimindeki BİFO’nun operası Türkiye’de ilk kez seslendiriliyordu. Topluluğun her yıl Leyla Gencer’e adadığı temsillerden biri, ama onun oynadığı operalardan biri değildi. Yine de Türkiye’de ilk kez oynanması Leyla Hanım’ın anısına çok yakışmıştı. O değil miydi dünya müzik tarihinin raflarda unutulmuş nice operasını diriltip sahneye koydurtan? Mutlaka Richard Strauss’ın bu hiç oynanmamış komik-operasının Yekta Kara tarafından, yepyeni bir deneyimle sahnelenmesini de çok alkışlayacaktı.
Opera sanatının alışılagelmiş öğeleri minimuma indirilmiş, yarı konsertant bir uygulama yapılmıştı. Ayrıca, yepyeni bir denemeyle, sahne üstündeki etkinlik arkadaki perdeye yansıtılmış, adeta bir sinema ortamı doğmuştu. Bu yürekli deneme için sahne derinliği kazanmak adına, öndeki koltuk sıralarının bir kısmı kaldırılmış, Lütfü Kırdar Salonu’na bir orkestra çukuru yaratılmıştı. Ancak sahnenin tepesinde yer alan üst yazıdaki Türkçe çeviri, hemen onun altındaki büyük ekranın etkinliği, onun önündeki gerçek sahne ve hemen onunla neredeyse aynı düzeydeki orkestra grubu; bir de gerçek ses-perdedeki ses arasındaki senkron farkı, dinleyicinin takibini zorlayan etkenlerdi. Daha derinliği olan, gerçek orkestra çukuruna sahip bir sahnede bu sahne yansıtması mutlaka çok etkileyici olacaktır. Biliyorum, hemen İstanbul’da böyle bir sahne nerede, diye soracaksınız. Evet, şimdilik elimizdeki olanakları değerlendirmekten başka şansımız yok. Şef Sascha Goetzel ve BİFO üyelerini R.Strauss gibi bir bestecinin post-romantik zorluklarına göğüs gerdikleri için ve Yekta Kara’yı her zamanki yaratıcılığı için kutlamak gerek. Her birisi birbirinden değerli, dünyanın ünlü solistleri arasında yer alan Akademi BİFO’nun genç üyeleri ayrıca göğsümüzü kabarttı.

İDOB’un Bajazet Operası
Öte yandan İDOB’un Mehmet Ergüven rejisiyle sahnelediği Vivaldi operası da yine Leyla Gencer’in izlerini taşıyordu: Çünkü bir zamanlar bu operayı Torino’daki tozlu raflarından indiren de Leyla Gencer’di. 1999’da onun danışmanlığında, Fabio Biondi yönetiminde ve Pier-Luigi Pizzi tasarımıyla, Aya İrini’nin ortamı bir opera sahnesine dönüştürülmüş ve eser ilk kez yaşama kavuşmuştu. 18. yüzyıl Venedik ressamlarının tablolarından esinlenerek hazırlanmış giysileri ve porselen biblo benzeri görüntüleri uzun zaman unutamadık. İDOB’un Süreyya Operası sahnesindeki Bajazet, elden geldiğince devingen ve güzel ışıklarla bezenmiş bir Barok opera olarak karşımıza çıktı. Agostiro Piovene yönetimindeki orkestra çok başarılıydı. Barok operanın durağanlığına cesaretle devinim getirmek kolay değil. İDOB’un tarihçe konusunda hazırladığı kitapçık çok değerli bilgiler içeriyor. Barok operaları kültürümüzü geliştirmek için gündemde tutmamız gerekiyor.
Bu arada TRT arşivlerinin açıldığını duydunuz mu? http://www. trtarsiv.com/ izle/ Bir başladınız mı nerelere dalıyorsunuz. Neden kapalıydı, neden gizliydi bugüne dek acaba?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eski bayramlar 10 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları