Yarının Türkiye’si- II

10 Nisan 2017 Pazartesi

AKP, halkoylamasında evetler çoğunluk sağlarsa daha güçlü bir devlet oluşacağını, bunun da ekonomide atılım, dış politikada da etkinlik sağlayacağını öne sürüyor.
Oysa gerçekler hiç de böyle söylemiyor!

Ekonomi tekliyor!
AKP ekonomisi ülke içi tüketim ve inşaata dayalı bir büyüme sergiliyor. Bu ikilinin ekonomiyi götürebileceği gelişme düzeyi, kaçınılmaz olarak, çok sınırlı kalıyor.
Çünkü günümüzde, Türkiye gibi gecikmeli sanayileşen ülkeler için gelişmenin motoru yerli araştırmaya dayalı teknolojik gelişmedir. Bunun sağlanması da düşünce ve bilimsel araştırma özgürlüğünün varlığına; bilim kurumlarının özerkliğine bağlıdır. Bu gerçeklere tümüyle yabancı olan AKP anlayışı, üstelik, binlercesiyle bilim insanlarını yok ediyor.
Ekonominin sağlıklı işleyişinin önkoşulu, güven ortamının varlığıdır. Hukukun yokluğu ve kurumların yıkımı yetmiyormuş gibi, devletin ekonomi ile ilgili istatistikleri de kendi içinde çelişiyor ve hiç güven vermiyor. Bu durum, ekonominin en önemli göstergelerinden olan ulusal gelir istatistikleri için, Cumhuriyet Akademi’de (29 Mart) K. Boratav, T. Bulutay, Y. Ege, O. Türel, R.A.Türeli ve E. Uygur tarafından, bir kez daha kanıtlanmış bulunuyor.
Bu durumda, ekonomideki kötü gidişten Türkiye’nin büyümesini çekemeyen dış güçleri sorumlu tutmak, tamamıyla içi boş bir kandırmaca oluyor.
Sonuçta işsizlik giderek ağırlaşıyor; TL sürekli değer yitiriyor; enflasyon yeniden canavarlaşıyor.

Ezilenlerin sesi?!
Dış politikanız, Suriye seferindeki büyük başarınızın (!) da kanıtladığı gibi, tam anlamıyla dökülüyor. Buna karşın, Cumhurbaşkanı başdanışmanlarının basına yansıyan görüşlerine göre, halkoylamasında evet çıkarsa oluşturulacak güçlü devlet ile Türkiye çok kutuplu dünyada kutuplardan biri, sadece İslam dünyasıyla sınırlı olmayan, mazlum milletlerin” kutbu, sesi olabilir (miş).
Ülkesini seven herkesin keşke diyeceği bu görüş şu iki nedenle gerçeklikten çok çok uzaktır.
Birincisi, ezilen ulusların küresel sözcüsü olabilmeniz için, önce dünyadaki ilk örneklerinden biri olan kendi Ulusal Kurtuluş ve Bağımsızlık Savaşımızı içselleştirecek; o kutsal başkaldırıyı ve onu tamamlayan Lozan’ı ve Cumhuriyeti, en az, Tunus, Hindistan, Cezayir ve giderek Küba’nın bağımsızlık savaşçıları kadar anlamış olacaktınız. Oysa siz ve destekçileriniz, tarihin gerçeklerini tümüyle tersyüz ederek bunlara saldırıyorsunuz. Bu tutumunuzla mı dünyanın ezilen uluslarını kurtaracaksınız? Geçiniz!
Hem, sakın bu başdanışmanlar, İslami köktendinciliğin önde gelenlerinden Seyyit Kutup ile diğer kutupları biri birine karıştırıyor olmasın!
Türkiye’nin küresel kutup olmasını engelleyen ikinci önemli neden, İstanbul Adliyesi’nde 6 Nisan günü, Cumhuriyet’i savunan avukatlara yönelik polis şiddeti örneğinde bir kez daha yaşandığı gibi, AKP iktidarının kurduğu ağır baskı düzenidir.
Başta New York Times olmak üzere küresel düzenin en etkili sözcüleri, sizin, kendi ülkenizin insanlarına çok zalimce davrandığınızı, temel insan hak ve özgürlüklerini baskı altın aldığınızı, basını susturduğunuzu; evrensel hukuku ve kapitalizmin ahlak kurallarını bile hiçe saydığınızı, çok uzunca bir süredir ve tam bir açıklıkla yazıyor.
Onlara karşı Ey… diye kükrüyor ve inanın, yel değirmenleriyle savaşan ortaçağ kahramanı Don Kişot’un gülünç yalnızlığını andırıyorsunuz!
Afişlerinizle seçmenin bütün kalbiyle evet demesini istiyorsunuz; ya seçmen beyniyle hayır derse? İşte bundan korkuyorsunuz!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları