‘Bizi kitabın şerrinden koru ya Rabbi!’

10 Mayıs 2017 Çarşamba

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen 17. Uluslararası Münazara Turnuvası’nın ödül töreninde yaptığı konuşmada okumanın, araştırmanın, muhakeme ve mukayese etmenin önemine değindikten sonra, “Okuma derken 140 karakterlik sosyal medya okumalarından bahsetmiyorum” diye eklemiş. Arama motorlarındaki kaynağı belirsiz bilgi kırıntılarını da malumatfuruşluk (bilgiçlik taslama) olarak niteleyip sözü gerçek anlamda okumaya, yani “yazılı kültür”e getirmiş.

Herkesin altına imza atacağı şu ifadelerine bakalım onun:

“Batı’da onar bin, onar bin, hatta yüzer bin, yüzer bin basılan kitapların bizde bin, bin basılması ve doğru dürüst satılmaması üzerinde çok düşünmemiz gerekir diye düşünüyorum. Elimizdeki cep telefonlarının görünürlüğü kadar kitapların görünürlüğünü sağlamadan bu meseleyi çözemeyiz. Kendimizi kandırmayalım. Ülkemizdeki mesele, kitap bulamama, kitaba ulaşamama değil, kitap okumama sorunudur.”

Cumhurbaşkanı’nın bu sözlerini gazetelerde okuduğumuz aynı gün Cumhuriyet’te yer alan bir başka haber, Belge Yayınları’na yapılan polis baskınında 2200 kitaba el konulduğunu bildiriyordu!..
40 yıllık yayınevinin, bandrol yasası olmadığı 1970’lerde ve 80’lerde basılmış kitapları herhangi bir toplatma kararı bulunmadığı halde “bandrolsüz kitap” bahanesiyle, adeta baskın basanındır dercesine toparlanıp götürülmüş.

***

Cumhurbaşkanı’nın “Kendimizi kandırmayalım” deyişinden hareketle açalım tartışmanın önünü!..

Evet, kendinizi kandırmayınız! Kitabı böyle sözde önemser görünseniz de özde önemsemek şöyle dursun, kitabı da, kitap okuyanı da, kitap yazanı da tehdit ve tehlike saydığınız, hissettiğiniz, addettiğiniz ortada.

Batı’da onar bin, yüzer bin basılırken bizde biner biner basılan kitaplardan bahsediyorsunuz da işte biner biner polis tarafından da toplatılıyor o kitaplar. Onar, yüzer bin basıldığında bu, polisin işini zorlaştırmaktan, külfeti artırmaktan öte ne işe yarayacak ki?!

Evet, kendinizi kandırmayınız! Değil mi ki “Bizleri bilhassa okumuşların şerrinden muhafaza eyle ya Rabbi” diyen imamların dualarına âmin dediniz.

Değil mi ki okuma oranları arttıkça kendisini hafakanlar bastığını söyleyen, cahil ve okumamış halka daha çok güvendiğini belirten yandaş üniversite yöneticileriniz, akademi bürokratlarınız var.

Değil mi ki iktidarınızın temeli, kitabî öğrenme, değerlendirme, çözümleme, muhakeme ve münazara etme takatine sahip olmayan, şifahî, hamasî ve sathî bilgiyle yetinen okumaz-yazmaz kitlelere dayanıyor en çok.

Referandum sonuçları göstermedi mi? Sadece AKP’ye karşı olan değil, ama AKP’li eğitimli kesimden bile “Hayır” oyları fışkırdı.

Demek ki eğitim düzeyi arttıkça, kitapla ilişki sıklaştıkça, seyrin sarhoşluğundan okuma ile ayıktıkça AKP’nin de, onun reisinin de işi zorlaşmakta.

Eğitim düzeyi düşükse, kitapla aramız yoksa, seyrin ezici hâkimiyeti geriye sadece 140 karakterlik mesajları okumaya yetecek enerji bırakıyorsa, orada bu iktidarın eli güçlü oluyor.

***

Daha önce yazdık, tekrar kaydedelim: Türkiye, sözlü folk kültürden görsel kitle kültürüne sıçrama yapmış bir toplum.

Bizim dişe dokunur, Batı’da olduğu gibi yüzyıllara yayılmış bir yazılı kültür evremiz olmadı. Halk masallarından, âşık koçaklamalarından, kahramanlık menkıbelerinden önce Malkoçoğlu, Battal Gazi, Kara Murat’lara, şimdilerde de işte “Polat Alemdar”, “Diriliş Ertuğrul”, “Payitaht Abdülhamid”lere ışınlanmış bir kitle var ortada.

AKP’nin de, Erdoğan’ın da beslendiği kitle bu…

O yüzden Cumhurbaşkanı’nın başta işaret ettiğimiz “isabetli” sözleri, aslında kendi bindiği dalı kesmesine neden olabilecek mahiyete sahip.

Çünkü Erdoğan, siyaseten tam bir kitle kültürü fenomeni.

Sözlü kültürden görsel kültüre sıçramış, itaatkârlıktan eleştirelliğe yönelimin önünü açacak yazılı kültür evresini es geçmiş bir “dinleyici ve izleyici” kitlenin, bu Türkiye ortalamasının haline karşılık geldiği ölçüde bugün olduğu yerde o…

Yazılı kültür, sadece okuryazarlık da değil. Yazılı kültür insanı, okumadan duramayan insandır.

Okuyan, hep okuyan, okumadan duramayan, insana duya duya artık kabak tadı vermiş klişelerle;

“Bir olalım, iri olalım, diri olalım”la;

“Tek millet, tek vatan, tek bayrak, tek millet”le;

“Beraber yürüdük biz bu yollarda” ya da “Dombra-Recep Tayyip Erdoğan” nakaratlarıyla;

Rabia işaretleri, vesaire ile etki edemezsiniz.

***

O yüzden başkasını aldatsak da…

Evet, aynen dediğiniz gibi, lütfen kendimizi aldatmayalım!..  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları