Hikmet Çetinkaya

Yarınlara; barışa, kardeşliğe...

13 Mayıs 2017 Cumartesi

İlkyaz sürgün veriyor gülüm...
Oysa senin bakışların donuk...
Sessizliğin sesi oluyorsun sabahları, dalıp dalıp gidiyorsun derin vadilerde.
Ve kendi kendine soruyorsun!
Sahi sen, vişneçürüğü sevdaları bilir misin? Sahi sen, kırlangıçların öpüşlerine hiç tanık oldun mu? Sahi sen, sulara, göçmen kuşlara bakarak bir gülü dalından koparıp kokladın mı?
Bir kayısı dalında açan çiçek, bir ıhlamur ağacının yalnızlığı, bir çocuğun gülüşü bir gün mutlaka aydınlık sabahlara ulaştıracak hepimizi...
Gökyüzünü kuşatan çanlar çalacak, kapılar aralanacak, masmavi bir gökyüzü karşımıza çıkacak.
Çiçekler solmayacak, mavi gök, siyaha meydan okuyacak, umut Kafdağı’nın ardına saklanmayacak.
Lümpenler, ellerinde bıçak, muşta, palayla kadınların, çocukların üzerine saldırmayacak, hayat güzel olacak...
İçeride ve dışarıda hep umut ve direnç olacak Akın Atalay’ın söylediği gibi.
“... Bizi buraya hâkim ve savcılar koymadı. Yurtdışındaydım, geldim, teslim oldum.
Halkoylaması sonuçlarından umutluyuz. Oy atma anı itibarıyla demokratikti.
Seçim süreci bütünüyle demokratik bir süreç değildi.
Teslim olmamızı istiyorlar, bizim üzerimizden basını suçlamak istiyorlar.”
Güray Öz ise şöyle diyordu:
“Bulabildiğimiz kitapları okuyabiliyoruz. Koşullar kötü. Yıllardır gazeteciyim. 12 Eylül dönemi koşullarında bile böyle şartlarla karşılaşmadık.”

***

Bir huysuz acıyla değil sevgiyle dokunuyor tutuklu Cumhuriyetçiler çiçeklere...
Onlar umutlarını hiç ama hiç yitirmiyorlar...
Murat Sabuncu, hızlı ve adaletli bir yargılama istediklerinin altını çizip şöyle sesleniyor:
“İktidar FETÖ’yle işbirliği yaparken biz bu insanların suçsuzluğunu anlattık. O dönem FETÖ’nün hedefi olduk. Şimdi FETÖ’ye yardımdan buradayız.
Kim olduğunu bilmediğim telefonlar yüzünden yargılanacağım. Ama er geç gazetecilik kazanacak.”
Kadri Gürsel diyor ki:
“Telefonla konuştuklarımın
ByLock kullanıp kullanmadıklarını bilemem. Bundan benim haberimin olması düşünülemez.
30 yılı aşkın meslek hayatımda hesap veremeyeceğim telefon görüşmesi olamaz.
Gazeteciliğimi saydamlık ve hesap verme üzerine kurarım.”
Musa Kart:
“35 yıldır sadece karikatür çiziyorum. Benim için 25 yıla varan hapis cezası isteniyor. Evet, şaka gibi.
Belki bugüne kadar böyle çarpıcı ve vurucu bir espri yapamadığım için cezalandırılmayı hak ettim.
Kim bilir!”
Turhan Günay:
“CHP’ye ve Kemal Kılıçdaroğlu’na teşekkür ediyorum.
OHAL ciddi bir cezalandırma biçimi oldu. Uzun tutukluluk cezaya dönüştü. Adalet yok edildi. İddianamemiz ancak 18 Nisan’da kabul edildi.”
Bülent Utku, “tecrit altındayız” deyip ekliyor:
“Burada özellikle OHAL’den kaynaklanan koşullar başta görüşme hakkımız olmak üzere pek çok hakkımız kısıtlanıyor. Adeta tecrit altındayız.”

***

Ahmet Şık “delile gerek yok” deyip devam ediyor:
“Cemaat yargılaması ile bugünkü yargılama arasındaki tek fark, onlar delil üretiyorlardı, şimdi delile gerek yok.
Korkunç bir kötülükle karşı karşıyayız...”
Mustafa Kemal Güngör:
“Bu hukuki bir operasyon değil, siyasi bir operasyon.
Amaç, zihinsel olarak sağlam çıkmak. Aylardır buradayım, memleketim için buradayım. Demokrasi mücadelesi veren bir insan olarak tutuklu olmam beni üzüyor. Ama demokrasi adına buna katlanacaksınız. Tecrit altındayız. OHAL nedeniyle ortak alan yok. Üç kişi birbirini göremiyor.”
Yirmi yıl önce yazdığım bir yazımdan alıntıyla yazıma noktayı koyuyorum:
“Var mısınız yarınlara; barışa, kardeşliğe, sevgiye, özgürlüğe koşmaya?”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları