Neşe Doster

Önder Çelik’e Açık Mektup…

06 Haziran 2017 Salı

Adını ilk kez yıllar önce genel koordinatör olarak çalıştığım kurumda aylık bir bülten, yayın organı çıkarmayı planlayınca ne yapacağımı kara kara düşünürken bir dostumdan övgü dolu ifadelerle duydum. Ertesi günü gazetedeki odanda idim. Beni kırk yıllık bir dost gibi karşıladın. Önce yol haritasını çizdin, işin teknik ayrıntısını anlattın, “Bana dosya verin size dergi ya da gazete vereyim” deyip rahatlattın. Sonrada son derece düşük bir bütçe çıkardın ve ben eteklerim zil çalarak şirkete, işimin başına döndüm…

Bir hafta sonra kurumun logosunu taşıyan pırıl pırıl, dopdolu bir dergi, şirketin tüm çalışanlarının, hele de kılı kırk yaran patronun beğenisini kazanınca ortalarda zafer kazanmış bir komutan(!) edasıyla (sayende) dolaşan yine bendim hem de yıllarca…

Önder Çelik!

Düşünüyorum da dostluğu bazı süreçler inşa ediyor. Bazı darboğazlar insanların kumaşını hissetme fırsatı yaratıyor. Güzel yürekli insanları bulmak da, biriktirmek de zor olduğundan emek, çaba, vefa gerekiyor. Geriye dönüp baktığımda seni hep uyumlu ve olumlu duruşunla, yüzündeki hep aynı gülümser ve iyimser ifadeyle hatırlıyorum. Sayısını unuttuğum ziyaretlerimde herkese koşan ve yetmeye çalışan emeğini, Ezgi’nin ve Ali’nin okul başarılarını anlatırken yüzüne sinen mutluluğu unutmuyorum. Hele de “Yarım Kalan Öykü” adlı kitabımın çok kaliteli bir baskıyla raflarda yerini almasındaki katkını ise unutamıyorum.

Kurumun dergisini çıkarırken, ya da Cumhuriyet’in arşivinde araştırma yaparken sık sık geldiğim odanda içtiğimiz sabah kahvelerini, tadına doyulmaz sohbetlerimizi, çocukları çekiştirirken bazen kahkahalarla gülüp, bazen duygulandığımızı unutamıyorum…

Önder Çelik!

Bir de neyi unutamıyorum biliyor musun? Oğlumun nikâhına koşturarak gelişini, kuaförümün ilave saç kullanarak yaptığı abartılı topuzla tam anlamıyla olgun bir kayınvalide olduğumu yüzüme acımadan(!) söyleyişini, bu sözün üzerine hemen bir karar alıp, ondan sonra seni; “Ben Ezgi’nin arkadaşı Neşe!” diye arayışımı, senin de hemen durumdan vazife çıkararak; “Hatırladım! Ben de Barış’ın arkadaşı Önder’im” şeklindeki yanıtını gülümseyerek anıyorum! Aklımdan hiç ama hiç çıkmayan bu anıları ola ki unutmuşsundur diye sana da anımsatıyorum…

Yine 7 Mayıs buluşmalarında ayaküstü ama derin sohbetlerimizi, benim için Cumhuriyet Vakfı Yönetim ve İcra Kurulu üyesi olmanın ötesinde ve önünde her zaman arkadaşım ve dostum Önder olduğunu unutmuyorum. Bu arada her 7 Mayıs’ta bir taşla iki kuş vurup 5 Mayıs olan doğum gününü de araya sıkıştırdığımı, ikram edilen küçük bir pastayı sana “doğum günün kutlu olsun!” diyerek uzattığımı da tabii…

Aslında seni yıllardır ve aile boyu tanıyoruz. Sen Barış’ın, ben Ezgi’nin arkadaşı olacak kadar! Bu dostluk bana göre tüm darboğazlardan başarıyla geçmiş, tüm sınavlardan geçerli not almıştır. Ha bu arada haberin var mı? Yaz geldi, ağaçlar yeşerdi, Ezgi’yle sık sık iki arkadaş(!) buluşup görüşüyor, kulağını çınlatıyoruz! Kalbimizin üstündeki yumruğun yerini sevincin ve umudun alacağı günlerin çok yakın olmasını içtenlikle dileyerek…

Not: İçinde ve içeride hasreti büyütenler, dışardan gazel atmaya ne der bilmem ama hepsine tek tek selam ederim. Musa Kart’a söyle kestane çuvalları hazır onu bekliyor! O anlar…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları