Hikmet Çetinkaya

Ölü karanfiller...

15 Haziran 2017 Perşembe

Sıcak bir gün...
Geçmiş zaman masallarının içinde dünü ve bugünü düşünüyorum...
Yıllar önce yazılmış yazılarımı okuyorum.
Bir delişmen çocuk ağlıyordur tek başına bir ormanda; bir genç kadın haziranda çoğalıyordur uzak kentlerin birinde; bir aşk başlıyordur bilinmez türkülerin eşliğinde.
Haydi git kapıyı aç!
Uzun uzun bak, ağaçlara, kuşlara, çiçeklere, taşlara, ırmaklara, dağlara, gökyüzüne...
Bak tomurcuklar açtı, aşk çiçeklendi; taç yapraklar canlı ve diri...
Ve düşün biraz...
Temel insan hak ve özgürlükleri, insanlığın yüzyıllar boyu süren mücadelesi sonucu elde edilmiş kazanımları...
Uygar dünyaya şöyle bir bak!
Savaş değil barıştan yana ol...
Hayatı kucakla, sımsıkı sarıl.
Çağdaş dünyanın bir parçasıdır Türkiye. Temel hak ve özgürlükler açısından hak ettiği yere getirilmesi, toplumumuzun beklentisi değil mi?
Haydi git aç kapıyı...
Gitmek için aşka, avlusu tarçın kokan evlere, o şehirlere ama nerelere söyle?
Mavi bir rüzgârdır esen; bir çığlık, belki bir denizdir konuşan ya da yitirilmiş aşklar durağında bir kadındır bekleyen.
Başını göğe kaldır.
Gözlerini yum sımsıkı...
Sonra ağla, hüzünlen...
Zamanın saat ayarını kur.
Özgür birey ol.
Bireylerin hak ve özgürlüklerine saygı, demokratik bir siyasi rejimin toplum tarafından benimsenmesinin, toplumsal barış ve huzurun temel taşı olduğunu unutma sakın.

***

Hava sıcak...
Gözlerin darmadağınık geceden beri.
Git aç kapıyı...
Belki bir ağaç, bir orman, belki bir bahçe ya da sihirli bir kent var dışarıda.
Sessiz ve ürkek.
Siz çoktan uyandınız arkadaşlarım...
Hepinize günaydın, merhaba...
Akın Atalay, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Hakan Kara, Güray Öz, Turhan Günay, Musa Kart, Önder Çelik, Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör, Ahmet Şık, Emre İper...
Hayatı kucaklayan siz...
Yaşam sevdalısı siz...
İçeride zor geçiyor günler, haftalar, aylar...
10 arkadaşım 228 gün... Ahmet 167, Emre 70 gündür tutuklu..
Dışarıda çiçeklenmiş dağlar, içeride kalın duvarlar.
Kırmızıya çalan toprak...
Özlem!
Sevgi!
Ve yaşam!
Yaz sabahında uyanıyorsunuz.
Duygularınız dalgalı denizler gibi...
Direnciniz sağlam.
Ümit fısıldasın sesiniz, düşen sesin halkalarına.
Git kapıyı aç...
Sis olsa bile dışarıda dağılır.
Bir güzel dünya kurulur.
Hayat böyle bir şeydir işte...
Tutkuyu, özlemi birleştirdiği yerde.
Ölümsüz güneşin, kendini kıskançlıkla yedi çeşit tüyle süsleyen tanrıların, kışkırtıcı bakışlarıyla irkilen nar ağacının, bize yarım kalmış tutkularımızı, kaçıp giden aşklarımızı anlattığı saatlerde.
Anımsarsın Cahit Külebi’yi işte bu zor zaman dilimi içinde:
“Bu gece, bu gece
Uykusuzum, kederliyim, deliyim
Yüzünde uzak sevgilerin derin aydınlığı,
Durmayalım şehir şehir, yıldız yıldız karanlıkta
Bu gece ölmemeliyim.”

***

Hava sıcak...
Git kapıyı aç...
Hiç olmazsa esinti olur dışarıda.
Ağlama ne olursun yaz geldi kapıyı çaldı bak...
Uzat ellerini...
O ölümsüz, o yalın unutuşta yaşama bak...
Yüzünde yorgun sürgünlerin izi var.
Ürkek bir şafağın uçsuz bucaksız özgürlüğüdür; belki acıların sevinçlere dönüştüğü yıldönümüdür.
Ne gül yanar ne gövde ne ölü karanfiller.
Gelen belki benimdir, hiç beklemediğin saatte; kirpiklerim üşüyor, yüreğimi kucakla...
Seni öyle düşledim ki yitirdim gerçekliğimi...
Zamanı yitirdim, anılarımı.
Yüzüne ay ışığı vuracaktır hiç beklemediğin anda.
“Kapılar tutulmuş neylersin
Neylersin içerde kalmışız
Yollar kesilmiş
Şehir yenilmiş neylersin
Açlıklar başlamış
Elde silah kalmamış neylersin
Neylersin karanlık da bastırmış
Neylersin.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları