Hikmet Çetinkaya

Dreyfus davası...

20 Haziran 2017 Salı

“Kızabilirsiniz, eleştirebilirsiniz, takdir edersiniz, etmezsiniz, katılırsınız, katılmazsınız, ama olsun; “adalet” için yürüyor...
Muhalefet, adalet ve gerçek yollarda!
Gerçek yürüyor...”
Avukat Fikret İlkiz, yazısının girişinde bunları yazmış. Başlığını da şöyle koymuş yazısının:
“Gerçek Yürür... ”
Gerçek yürür mü?
Evet yürür...
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu elinde “Adalet” yazan pankartla yürüyor.
İroni yaptığım falan yok!
Tarihi günler yaşadığımız kesin.
Pişkinlik, yüzsüzlük tarihi de dolup taşıyor ayrıca...
Fikret İlkiz, herkesin bildiği geçmiş bir davadan tarihe kalan gerçekleri anımsatıyor.
Diyor ki:
“123 yıl önce... Eylül ayının sonu...
Yarbay Sanhdheer yönetimindeki Fransız Haber Alma Servisi’nin istatistik bölümü, Alman askeri ataşesine bazı gizli belgelerin ve çizelgelerin gönderildiğini haber veren imzasız bir mektup ele geçirir.
Binbaşı Patty de Clam askeri soruşturmayı yapmakla görevlendirilir. Görevlendirilen beş yazı uzmanı bilirkişiden üçü; biri topçu kuvveti, diğeri örtme birlikleriyle görevli ilgili ve bir de Madagaskar konusundaki nottan ibaret tek delil olan çizelgedeki el yazısının genelkurmayda stajyer Alfred Dreyfus’a ait olduğunu bildirir. ”

***

“Casusluk iddiasıyla suçlanan ve 16 Ekim’de tutuklanan Dreyfus, Paris Birinci Savaş Konseyi’nde yargılanır.
Duruşmaların gizli yapılmasına karar verilir. Savaş bakanı General Mercier, İstatistik Bölümü tarafından Dreyfus’a karşı hazırlanan ‘gizli dosyayı’ savunma avukatının ve sanığın haberi olmadan askeri yargıçlara verir.
Yargıçlar savunma hakkını çiğner, yasalara aykırı durumu görmezden gelir. Cumhurbaşkanı Casimir Perier’e bilgi vermek üzere mahkemede bulunan Binbaşı Picquart da oralı olmaz...”
Avukat Fikret İlkiz devam ediyor:
“22 Aralık 1894... Yedi yargıç oybirliğiyle Dreyfus’u suçlu ilan eder, Şeytan Adası’na gönderilir. Halk hükümlü aleyhine gösteriler yapar. Cumhurbaşkanı istifa eder, yerine Felix Faure seçilir...
13 Ocak 1898’de L’Aurore (Şafak) gazetesinde ‘Suçluyorum’ başlığı altında Emile Zola’nın Cumhurbaşkanı Felix Faure’a yazdığı açık mektup yayımlanır.
O yıllarda Zola, o zamanlar yazdığı bu mektupla ilgili olarak bir gazetenin bağımsızlığı ve yürekliliği üzerine de değinir...
Zola, cumhurbaşkanına yazdığı bu mektupta Dreyfus’un suçsuzluğunu anlatır.
Savaş konseyinin kararını tüm gerçeğe ve adalete indirilmiş ağır bir tokat olarak nitelendirir ve Fransa’nın alnına çalınmış kara bir leke olarak görür.”
Dünya tarihinde böyle olaylar vardır...
Aydınlar, yazarlar, akademisyenler, sanatçılar, emekçiler...
Onlar bir toplumun yüz akıdır...
Yaşamı kucaklamak, hüzünler ormanında çıkıp sevgi bağlarını sağlamlaştırmak...
Yağmurlu bir İstanbul...
Düşlerimizi salıverdik kıyılara, evlerin pencerelerinde fesleğen yetiştirilen sokaklara.
Bir ülkede hak arama özgürlüğü, adil yargılanma hakkı bütün unsurlarıyla gerçekleştirilmeden demokrasiyi ve özgürlükleri çoğaltmak zordur...
Herkesin bildiği geçmiş bir dava ve davanın kahramanları...
22 Aralık 1894... Zola’nın cumhurbaşkanına yazdığı o uzun mektup...
Basın özgürlüğü...
Zola diyor ki:
“Bir tek tutkum var: Bunca acıları çeken ve mutluluğa hakkı olan insanlık adına duyduğum aydınlık tutkusu.
Coşkulu protestom, yüreğimden kopan çığlıktan başka bir şey değildir.
Beni Ağır Ceza Mahkemesi önüne çıkarmayı göze alsınlar ve herkesin önünde soruşturma açılsın. Bekliyorum. Sayın başkan, derin saygılarımın kabulünü dilerim.”
Zola’nın beklediği gerçekleşir. Bu yüzden yargılanır. Bu davada gerçekleri saklayanları suçlaması “orduya hakaret” sayılır. Bir yıl hapis ve 3 bin Frank’a mahkûm olur...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları