Hikmet Çetinkaya

Ölümün ince gülü...

29 Haziran 2017 Perşembe

Fotoğraflara baktım uzun uzun...
Bakışları çocuksu.
Gözleri son gece fırtınasını anımsatıyor.
Gizemli bir hüzün kuşatmış yüzünü.
Onlar Urfa’da, Siverek’te, Güneydoğu’nun dört bir yerinde.
Yıllar önce Urfa’da anlatmışlardı onların öykülerini.
Zaman zaman gazetelerin birinci sayfalarına haber olurlardı.
15 yaşındaki G. S. Van’da, 14 yaşındaki N. K. Siverek’te canına kıydı... .
Kördüğümdü onların yaşamları, sevgileri. Bir varmış bir yokmuş gibi.
Her ikisinin fotoğrafına bir kez daha baktım, umuda doğru yolculuğa çıkarken bir kez daha hüzünlendim.
Hüzün çiçekleri gibiydi onlar...
Sevgiye hasret, hayata hasret...
Çocuk gelinler...
Biri 60 yaşında dul bir adamla, öteki 17 yaşındaki amcasının oğluyla evlendirilmişti.
Yeni sevdaların boy verdiği ormanları görmeden, aşkı tanımadan, değişik mavi günlerin yüzüyle karşılaşmadan canlarına kıymıştı iki çocuk gelin.
Dışarıda nemli ve sıcak bir hava...
Adalet Yürüşü sürerken, geçmiş zaman masallarını okuyorum, masalla öyküyü karıştırıyorum.
Cumhuriyet’in manşetine bakıyorum:
“Umutsuzluk örtüsü yırtıldı...”
CHP lideri Kılıçdaroğlu ne diyordu:
“Toplumun üzerinde bir umutsuzluk örtüsü vardı, bu yırtıldı.”
O umutsuzluk örtüsü Güneydoğu’da bir çırpıda yırtılıp kaldırılmıyordu...
Yaşamı kucaklamak...
Sevgi ırmağında buluşmak...
Sevmek ve sevilmek...

***

Bir yanda intihar eden çocuk gelinler, öte yandan umutsuzluğun perdesini aralamak isteyen aileler. Umudu yitirmeden geçecekti bugünler...
Binlerce yıllık tarihimiz ve kültürümüz böyle söylüyordu bize.
Gazi’de polis kurşunuyla hayatlarını kaybeden Barış Kerem ile Oğuzhan Erkul...
Geride bıraktıkları gözü yaşlı aile bireyleri...
Oğuzhan’ın babası yıllardır kâğıt, plastik toplayarak hayatını kazanıyor.
Barış’ın annesi Melike Altınışık anlatıyor:
“Doğduğu zaman adını Barış koyduk. Bizim memlekette çok kan döküldü. O yüzden Barış koyduk ki, memleketimize barış gelsin. ”
Barış gelsin memleketimize...
Kardeşlik...
Sevgi...
Bu gözyaşları dinsin, çocuklarımız ölmesin.
Barış’ın annesi bu acıya nasıl dayanacak bilmiyorum.
Hepsi yoksul insanlar...
Bir yandan şiddet, öte yandan kör terör...
Hayatı sımsıcak kucaklamak zor mu o kadar?
Dört bir yanımız buğulu aynaların, ölmüş alevlerin kuşatmasındayız.
O an yıllar önceye gittim.
Lice’de karlı bir kış gecesi tanıdığım kız çocuklarını düşündüm, 15 yaşında amca oğluyla evlendirilen Elif’in öyküsünü anımsadım.
Saçlarına karanfil gizleyen bir başka kız çocuğunun öyküsü, Elif’in gözlerinde birleşiyordu...
Yeniden fotoğraflara baktım uzun uzun.
Onların yaşamları acılarla, hüzünlerle örülüyordu.
Ne aşk şiirleri bilirlerdi ne de şarkıları...
Onların acıları, hüzünleri, dumanları içinde mavi olmayı unutan gökyüzü, paçavralar giyinmiş sığıntı bulutlar toplumun yazgısı oluyordu.

***

Bir yas kalabalığı içindeyim...
15 yaşındaki kız çocuklarımızı babaları, dedeleri yaşındakilerle evlendiren düşünce yapısını lanetliyorum.
O çocuklar bizim aydınlık geleceğimiz.
Onlar Ergin Günçe’nin deyişiyle genç öldüler:
“Bir gün sen çiçek açmış limon ağacı
Onlar üzülür açıp yüreğini gösterirsen
Bir horoz, bir kedi, bir ev birikir içlerinde her yaz

Her yaz; bir buğdayla başlayıp yağmurla biten
Bizim oralara da uğrarsa o gün ölüm
Açarlar o üç kız pencereyi
Yüzlerinde ince bir gülümseme
Limon çiçeklerine eğilir gibi.
Geride iki fotoğraf bıraktılar...
Bakışları çocuksu, gözleri son gece fırtınası...
Onlar ölümün ince gülü...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları