Devlet tehdit etmez, ‘temin eder’

05 Temmuz 2017 Çarşamba

Bilindiği üzere devlet, özlüce dört insan unsurunun toplamıdır: Asker, polis, yargıç ve tahsildar.
Devlet, dış güvenlik demek.
Devlet, iç güvenlik demek.
Devlet, hak, hukuk, adalet demek.
Ve devlet, elbette vergi demek.
Dolayısıyla devletin topu-tüfeği var ve “vatandaş” karşısında kendisinden yana böylesi muazzam bir asimetrinin gereği olarak sakin ve olgun hareket etmesi beklenir ondan...

***

Vatandaş, toplum demektir ve devlet, toplum için vardır. Toplum yoksa devlet de yoktur.
“Devletsiz toplum” örnekleri bulunur. Siyasal antropoloji literatürü, antropologların üzerinde çalıştıkları bu türden toplumların incelemeleriyle dolu: “Takım”lar, kabileler, aşiretler, şeflikler, emirlikler gibi...
Devletsiz toplum vardır da “toplumsuz devlet” yoktur. Bu, toplumun devlete ön geldiğini de işaret eder.

***

Çağdaş demokratik ulus-devlet yapılanmasında da ideal olarak toplumun devlete önceliğinden söz edilir. “Sivil toplum” olgusu, böylesi bir önceliğin karşılığı olmaktan başka bir şey değildir aslında.
Ancak despotik, otoriter, totaliter devlet yapılanmalarında bu ilişki kurulumu tersine döner ve devlet, topluma ön gelir. Toplum, devlette erir; ondan ayrışık, özerk, bağımsız bir varlık taşımaz hale gelir.
Bir bakıma hiç olmayacak olmuş, “toplumsuz devlet” ortaya çıkmıştır.
Devlet, belli şartlar ve gereklilikler sonucu toplumun kendisi üzerinde kendi rızasıyla var ettiği bir “mecburiyet” olmaktan öteye geçmiş, bir “mahkûmiyet”e dönüşmüştür.

***

Türkiye’de toplum ve devlet ilişkisinin tarihsel seyrinin bize yukarıda özetlediğimiz ideal ve ilkeler açısından çok parlak bir görüntü çıkardığı söylenemez elbette.
Bugün de yukarıda çerçevesini çizdiğimiz güçlü ve baskın konumun gerektirdiği sorumluluğu hiç mi hiç gözetmeksizin toplumunun muhalif kesimlerini dosdoğru muhatap alıp onlara ha bire “posta koyan” bir devlet pratiği kristalleştikçe kristalleşmekte.
Karşımızda muhalif herkesi neredeyse bireyler olarak teker teker muhatap alan, insanların her sözüne, cümlesine, mesajına, imzasına lâf yetiştirme gayretkeşliği içinde bir devlet var.
Vatandaşını can güvenliği konusunda temin etmekten ziyade tehdit eden bir devlet var.

***

Bu “keyfiyet” karşısında yazılı-görsel medya ve de sosyal medya üzerinden resmi makamlarca doğrudan hedef gösterilen bir pozisyonda olmanın elbette ürkütücü, endişe verici yanları var.
Ancak bu “bireysel” kaygıların üzerine çıkıp manzaraya bakınca bu ülkeye ve onun resmi-politik işleyişine ilişkin daha genel bir “toplumsal” kaygıya kapılmaktan da geri duramıyor insan...
Vatandaşının sergilediği her muhalif tavır ve duruş karşısında (en son “111 imzacı” ve Baskın Oran örneklerinde olduğu gibi) devleti temsil edenlerin bu kadar “kişiselleştirici” bir tepkisellik içinde olması, siyasi iradenin kendine güven ve inancı açısından da insanı kaygıyla düşünmeye sevk ediyor.
Vatandaşla bu ölçüde polemik ve kavga, güçten ziyade güç zafiyetine yönelik soru işaretlerini akla getiriyor.

***

Sonuçta şu güzel deyişi hatırlayıp hatırlatmadan bitiremiyoruz: Güçlü devlet, sağlam bir mide gibidir.
Nasıl ki sağlam bir midenin varlığını hiç hissetmezseniz, güçlü bir devlet de varlığını vatandaşına hiç hissettirmeksizin toplumu koruma, kollama ve tabii denetleme görevlerini yerine getirebilen devlettir.
Devlet, toplum denilen bünyede “mide fesadı” olmamalı. Temennimiz bu!..  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları