Hep Böyle mi Sürecek?

31 Mayıs 2014 Cumartesi

Belleklerde “Taksim Gezi Direnişi” olarak kalan ve devletin şiddetli müdahalesiyle birlikte ülke genelinde kanlı bir sürece dönüşen olayların 1. yıldönümü. Devlet, bu yıldönümünü Taksim alanında anmak istemini dile getiren demokratik, özgürlükçü, barışçı, aydınlık bir Türkiye’den yana sivil toplum kuruluşlarını, gençlik örgütlerini, gençleri, emekçileri, kadınları 25.000 polisi, TOMA’ları, Akrep’leri, sis bombaları, biber gazlarıyla hazır durumda bekliyor.
İktidarın, liderlerinin Taksim Gezisi’ni ortadan kaldırarak yerine dışı Osmanlı Topçu Kışlası, içi ise AVM olacak bir “mimari imitasyon” dikme özlemini yarı yolda bırakan dirençli insanlara karşı duyduğu öfke dinmek bilmiyor. Taksim deyince tüyleri diken diken oluyor, binlerce polisi, yüzlerce şiddet aracını seferber ediyor.
İnsan duyduğunda irkiliyor fakat iktidar “şiddetin hazzını” tatmış, barışçı kitlelerin her türlü teknolojik araçlarla, aygıtlarıyla donanmış polisin başvurduğu orantısız şiddetle geri püskürtmelerini “zafer” olarak algılıyor. Tarihteki “Pirus Zaferi’ni” andıran bu “zaferleri” oya çevirmek için her türlü yalana, dolana, iftiraya başvuruyor. “Camide içki içtiler”, “Başları kara bandanalı, belden yukarıları çıplak onlarca adam başörtülü bacımızın üzerine işediler” ya da polis tarafından öldürülen 15 yaşındaki Berkin Elvan’ın “elindeki sapan, cebindeki bilyeler” türünden sayısız yalan hâlâ belleklerimizde.

***

Neydi o Pirus Zaferi, anımsayalım.
MÖ 280 ve MÖ 279 yıllarında Yunan kolonisi Tarentum Kralı Pirus, Roma’ya saldırır ve ne pahasına olursa olsun savaşı kazanmak için her şeyini feda eder. Sonunda Pirus, savaşı kazanır; ancak 50 filin desteklediği ordusunun tamamını kaybeder. Savaşı kazanmıştır, ama yanında koskoca ordudan arta kalan üç-beş sefilden fazlası kalmamıştır. Pirus’un, bu zaferin ardından “Tanrım, bana bir daha böyle bir zafer bahşetme” dediği söylenir. Pirus Zaferi o zamandan bu yana “yenilmeye mahkûm galibiyetleri” anlatmak için kullanılmaktadır.
Türkiye’de bir siyasetçinin kendisini peş peşe üç yasama dönemi iktidara taşıyan seçim sonuçlarını “zafer” olarak görmesi hakkıdır, ayrıca doğrudur da. Fakat burada söz konusu olan seçim zaferleri değil, kendisi gibi düşünmeyen, ötekileştirdiği karşıtlarına karşı emrindeki güvenlik güçlerinin uyguladığı orantısız şiddetin sonuçlarını zafer olarak algılamasıdır.
Oysa devran dönmektedir. Son yerel seçimler ölçüt olarak ele alındığında AKP aldığı yüzde 43’lük oyla azınlık partisi durumuna düşmüştür. Bu oran giderek düşmektedir, daha da düşecektir. Son tahlilde Başbakan’ın zaferlerinin de “yenilmeye mahkûm galibiyetler”den farksız olmadığı görülecektir.
İlk işaretler yoğun olarak yeryüzünün tüm çağdaş-demokratik uygar ülkelerinden gelmektedir. İlk zamanlarında Ortadoğu’da bir umut ışığı olarak değerlendirilen Başbakan bugün saygınlığını neredeyse tümüyle yitirmiştir. Yine ilk iktidar yıllarında yanında saf tutan liberaller bugün onun karşısındadır. Kala kala geriye gözlerini altyapısı kapitalist, üstyapısı ise feodal ilişkilerden oluşan muhafazakâr-dinci bir dünyaya açmış, o dünyada yetişmiş kitleler kalmıştır. Kentlileşme sürecine bağlı olarak onlar da değişecektir. Bu, görece uzun bir süreci gerektirse de diyalektik bir kaçınılmazlıktır.

***

Bu arada düşünmeden edemiyorum. Kendisini bu denli büyük ölçüde iktidarın buyruğuna teslim eden, kendi yurttaşlarına karşı uyguladığı şiddetle ulusal ve uluslararası ölçekte eleştiri oklarının hedefi olan, kimi mensupları çok sayıda cinayetle suçlanan polis örgütü bu vebalin altından nasıl kalkacaktır? Kendilerinin de birer emekçi oldukları gerçeği ne zaman akıllarına gelecektir?
Dilerim ülkemiz bugün, bir yıl önce olduğu gibi genç ölümler yaşamaz.
Unutulmasın ki keser döner sap döner, gün gelir hesap döner!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları