15 Temmuz ve sonrası

14 Temmuz 2017 Cuma

Yarın FETÖ’cü hainlerin askeri bir darbeye kalkışmalarının birinci yıldönümü. Ülkemiz ve toplumumuz 15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gece bu kanlı badireyi 249 şehit vererek atlattı. 2 bin 200 de yaralımız, gazimiz var.
Darbe girişiminin püskürtülmesinde darbecilere karşı kahramanca direnen devlete sadık ordu birliklerinin, askerlerin, Sayın Cumhurbaşkanı’nın çağrısıyla sokağa, meydanlara dökülen, canları pahasına tankların önüne dikilen insanlarımızın, TBMM çatısı altında el ele veren tüm siyasi partilerin, baskılara boyun eğmeyen medyanın büyük rolü oldu.
Toplumca demokratik bir sınav verdik.
Ta ki 20 Temmuz günü Olağanüstü Hal ilan edilip ardından peş peşe kanun hükmünde kararnameler yayımlanana kadar…

***

Fethullah Gülen haininin ne menem işler karıştırdığı, başımıza ne tür çoraplar ördüğü 24.6.2004 tarihinden beri biliniyordu.
Nitekim iki ay sonra, 25.8.2004 günü Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer başkanlığında toplanan Milli Güvenlik Kurulu 481 sayılı aşağıdaki kararı almıştı.
“Kurulun bu toplantısında; 24 Haziran 2004 tarihli MGK toplantısının gündem konularından biri olan ‘Türkiye’deki Nurculuk faaliyetleri ve Fethullah Gülen’ konusu gündeme gelmiş, yurtiçi ve yurtdışı faaliyetlerine karşı bir eylem planı hazırlanması uygun görülmüş ve bu konudaki tavsiye kararının hükümete bildirilmesine karar verilmiştir.”
(İmzalar: Ahmet Necdet Sezer – Cumhurbaşkanı, Recep Tayyip Erdoğan – Başbakan, Hilmi Özkök, Org. Genelkurmay Başkanı ve altı bakan ile dört kuvvet komutanı)

***

MGK’nin bu tavsiyesi Erdoğan hükümeti tarafından ciddiye alınmadı, rafa kaldırıldı. Tam tersine AKP iktidarı süresince kadro eksiklikleri Gülen yandaşlarıyla giderildi. Emniyete, yargıya, üniversitelere, tüm bakanlıklara Gülen cemaatinden insanlar yerleştirildi. Sayın Recep Tayyip Erdoğan bu durumu yıllar sonra “Ne istediler de vermedik” sözleriyle açıklayacaktı.
Yargıya ve emniyete doldurulan cemaat üyeleri elbirliğiyle ülkemizin aydınlarına, yurtsever subaylarına karşı “kumpas davaları” örgütlediler. Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Casusluk, Amirallere Suikast gibi davalar birbirini izledi. Yüzlerce masum insan yıllarca özgürlüğünden yoksun kaldı. Hastalıklar, ölümler, acılar… Dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan, “Ben bu davaların savcısıyım!” diyordu. Bu arada görevden alınan, ordudan ihraç edilen subayların yerine askeri şûra kararlarıyla “cemaatçi subaylar” yerleştiriliyordu. 2004 yılındaki MGK tavsiyesine uyularak Gülen Cemaatine karşı sözü geçen “Eylem Planı” hazırlanıp uygulanmaya başlansa ne çekilen acılar çekilir ne de ülkemiz kanlı bir darbe kalkışmasıyla karşı karşıya kalırdı.
Ne var ki AKP iktidarı bir türlü uyanamadı. Menfur süreci algılamadı, algılayamadı. Sayın Erdoğan, Fethullah örgütü tarafından düzenlenen Türkçe Olimpiyatlarının 10’uncusunda (24.6.2012) büyük bir stadyumda toplanan on binlerce kişiye ve televizyon başlarındaki milyonlara “gurbetin acılığını” anlatıyor, ad vermeden Fethullah Gülen’e çağrı yapıyordu: “Bu sıla hasreti bitsin istiyorum. Bitsin diyelim.” Bu çağrı muhatabı tarafından reddedildi. Bir yıl sonra 17/25 Aralık tarihlerinde düzenlenen “Yolsuzluk ve Rüşvet” operasyonunu düzenleyenlerin cemaat üyesi savcılar ve güvenlik güçleri olduğu anlaşılınca “devleti ele geçirme süreci” AKP iktidarının kafasına nihayet “dank” etti. “Hocaefendi” sözcüğü yerini “hain”, “alçak”, “soysuz” gibi sıfatlara bıraktı.
15 Temmuz 2016 sonrası AKP iktidarı ihanete uğramışlığın, aldatılmışlığın hınç ve öfkesiyle FETÖ’nün üzerine abandı, on binlerce zanlı tutuklandı. Buna bir itirazımız yok! Fakat iş çığırından çıktı. FETÖ ile uzak yakın ilgisi olmayan binlerce akademisyen, sanatçı, gazeteci, Kürt politikacılar, her kesimden muhalif insan da demir parmaklıklar ardına atıldı.
15 Temmuz sonrası ülkemizde yeni bir demokrasi sayfası açılabilirdi. Olmadı. Yarın kutlanacak birinci yıldönümü tüm toplum tarafından el ele, omuz omuza kutlanabilirdi. Olmayacak.
Hevesimiz kursağımızda kaldı. Yazık!..  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları