Özgür Mumcu

‘FETÖ’ye yarayan iklim

03 Ağustos 2017 Perşembe

Otoriter popülist yönetimlerin millet kavramına bakışı bir hayli sorunlu. Kendinden olanı öz, hakiki millet sayıp geriye kalanı milletin dışında gören bir anlayış bu. Sadece memleketimizde değil, bu tarz yönetimlerin görüldüğü her yerde rastlanan bir özellik. İktidarı kaybetmemek için asla elden bırakılmaması ve milletten saydıkları dağılmasın diye toplumsal kutuplaşmanın sürekli körüklenmesi gerekiyor.
“Büyük gerileme” adı da verilen popülist sağ iktidarların yükselişi aynı zamanda dünyanın birçok yerinde benzer söylemlerin de yükselişi. Yepyeni bir vaziyetle karşı karşıya değiliz. 1930’ların dünyasında da sanayii devriminden sonra kültür savaşları yaşayan Batı devletlerinde de benzer bir yekdiğerini milletten saymama halini gözlemlemek mümkün.
Özgürlükçü ve çoğulcu demokrasi fikri bu bir devleti içten içe çürütüp yıkan sadece kendinden olanı millet görme anlayışının panzehiri. Batı’da İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan özgürlükçü ve çoğulcu demokrasilerin gücünü aldığı sosyal demokrat politikaların sağa evrilmesiyle içine girilen ekonomik kriz ve gelişen yeni teknolojilerin yol açtığı üretim ilişkilerindeki büyük altüst oluş başka bir tartışmanın konusu.
Bugün cemaatin “FETÖ”leşmesi, devlete sızarak bir darbe girişiminde bulunacak kadar gözünü karartmasına giden süreç de bu sakat “millet” anlayışının eseri.
Siyasal iktidar, milletten saymadığı hatta milletin iradesinin önünde bir engel olarak değerlendirdiği, millete yabancı unsurlar diye gördüğü toplum kesimleri ve onların bürokrasideki varlığıyla mücadele ederken “cemaat” ile işbirliği yapmıştır.
Bu işbirliğinin sebebi, toplumun yarısı dışlanırken “cemaat”in siyasal iktidar tarafından milletin bir parçası diye kabul edilmesi. Bunun en veciz ifadesini zamanında “cemaat”in faaliyetleri ile ilgili uyarıldığında “Hayır, arkadaşlarımız bizim gibi düşünüyorlar, aynı kıbleye bakıyoruz...” diyerek sayın cumhurbaşkanı vermiştir.
17-25 Aralık’tan sonra Erdoğan’ın o dönemki başdanışmanı ve uzun seneler metin yazarı Hüseyin Besli’nin Habertürk gazetesine verdiği bir röportaj da “cemaat”le ilgili hayal kırıklığının asıl sebebini gösteriyor:
“Mütedeyyin, İslamcı, muhafazakâr... Bakın ta Osmanlı’dan beri uğraştığımız bir karşı taraf olmuştur. Hep ötekidir, dışarıdadır, kendimizden olmayandır. Ama ilk kez kendi dilimizi kullanan, kendimiz gibi yaşayan, aynı mahallede oturan, aynı camiyi paylaşan insanlar söz konusu.”
Eski bir Fransız atasözü “birbirine benzeyenler bir araya gelir” der. Toplumsal ilişkilerde bu gayet normaldir. Ancak bu bir araya geliş, toplumun bir kesimini millete yabancı saymaktan kaynaklanınca, o kesimin uyarıları da dikkate alınmaz. Sonucu gördük.
Bugün MEB, Ensar Vakfı’na emanet. Tarikatlar işe alımlarda ön planda. Onlar da sayın Erdoğan’ın deyimiyle “aynı kıbleye bakanlar”.
Milletin tamamını millet olarak kabul eden, kapsayıcı bir ekonomik ve siyasi düzen kurulmazsa, iş aynı kıbleye bakanların güç için birbirini yemesiyle sonuçlanır.
Dün “FETÖ”yle, yarın “aynı kıbleye bakan” başka bir güç odağıyla. Kabul, “FETÖ” atipik bir yapılanma. Ancak bu yapılanmayı var etmese de palazlandırıp darbeye girişecek güce ulaştıran milleti sadece kendine destek verenlerden ibaret zanneden anlayıştır.
“FETÖ” bir sebep değil bir sonuç. Bu sonucu doğuran siyasi iklim ise maalesef değişmiş değil.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları