Ahmet İnsel

Reaksiyoner hınç

02 Eylül 2017 Cumartesi

“Cahil halka karşı elitlerin artık isyan etmesinin zamanıdır!” Birleşik Krallık’ta yapılan Brexit referandumundan on gün sonra, ABD’de başkanlık seçimlerine birkaç ay kala, 28 Haziran 2016’da Foreign Policy dergisinin internet sitesinde yayımlanan James Traub’un makalesinin başlığıydı bu. Trump’a oy verenlerin aptal oldukları için bunu yaptıklarını, aslında oy verme hakkının belli bir zekâ seviyesinin altında olanlara verilmemesinin demokrasinin “sağlıklı” işlemesi için gerekli olduğunu ifade eden yorumlar, başkanlık seçimi sonrasında ABD’de daha fazla karşımıza çıktı. Benzer fikirleri kıta Avrupa’sında, belki daha temkinli bir dille ifade eden insan sayısı yüksektir.
Bu görüşleri ifade edenleri elitist olarak nitelemek yeterli değil. Bu yeni bir şey değil, elitist muhafazakârlık bunu ta Fransız Devrimi’nden beri yapıyordu denebilir ve doğrudur. Ama bugün bu görüşleri, kaybolan kültürel ve siyasal üstünlük konumlarının nostaljisi içinde yalnız muhafazakârlar dile getirmiyor. Günümüzde bunları açık veya örtük biçimde dile getirenlerin bir kısmı kendilerini “demokrat” olarak tanımlıyor. İnsanın yaratıcı kapasitesine olan güvenlerini kaybetmenin travmasını yaşayan bu kesim, ilginç biçimde reaksiyoner muhafazakârlığın kıyamet endişesini andıran bir ruh hali sergiliyor.
Başka birçok konuda birbirine zıt olan bu iki dünya görüşünün birleştiği konulardan biri, “onların” aşırı kalabalık olmaları ve kıt kaynakların paylaşımını zora sokmaları, yaptıkları “aptalca” seçimlerle toplumu felakete sürüklemeleri. Örneğin bu aptalca seçim konuşanın siyasal tercihine göre, Donald Trump’un veya Hillary Clinton’ın seçilmesi olabilir.
Siyasal konjonktüre göre kamp değiştiren, bu nedenle dönemsel bir tepki izlenimi veren bu seçkinci tavır, aslında çok daha derinde yer alan ve sürekli arz eden bir reaksiyoner zihniyet dünyasından besleniyor. Korku ve küçümsemenin egemen olduğu bir dünya bu. Şimdi bir karanlıklar çağı yaşadığımıza dair ortak inançtan besleniyor. Bu inancın arkasında, her kesimin kendine özgü şanlı geçmiş şablonu var ve bu şanlı geçmişe son veren, tarihsel kopuşu simgeleyen bir büyük bir felaket var. Bu kopuşun sorumlusu olarak görülen kültürel, iktisadi veya siyasal gelişmeye ve bu gelişme ile ilintilendirilen toplumsal kesime karşı duyulan his öfke değil, hınç. Bu hınç, farklı biçimler altında tezahür etse de günümüzde birçok yerde siyasal-toplumsal tutkuların atardamarına dönüşüyor. Bazı düşünürler bunu büyük hınç dönemi olarak adlandırıyor. Hınç bulaşıcı bir ruh halidir.
Hınç duyulan da karşılığında hınç beslemeye başlar. Bugün “cahil kitlelerin” seçimlerde ağırlığının olmasını, çok çocuk yapmalarını, aşırı tüketim arzularını vs... aşağılayıcı sıfatlarla teşhir edenler, buna karşı köpürenler, öfkelenirken aşağıladıklarının da onlara karşı hınç biriktirdiğinin farkındalar. Bu da genelleşmiş korku halini besliyor. Bu nedenle günümüzde birçok toplumda hınç siyasal tercihleri belirleyen motivasyonlar arasında en ön sıralarda yer alıyor. Hınçla dağlanmış siyasal bilinç, kaybedilmiş bir geçmişin nostaljisine takılıp kaldığı için, bir toplumsal gelecek projesine dönüşemiyor. Gelecek olarak tasarladığı geçmişin ihyası çabalarının ötesine gidemiyor ve bu kaybetme gerçeği veya korkusundan kaynaklanan hıncı daha da körüklüyor.
Hınçtan ve kinden beslenen siyasaltoplumsal çatışmalarla, haksızlıklara ve eşitsizliklere karşı duyulan öfkeden ve bunların ortadan kaldırılması iradesinden beslenen siyasal-toplumsal çatışmaları, mücadeleleri birbirine karıştırmamak lazım.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları