Gerçekçi Ol…

06 Eylül 2017 Çarşamba

Dünyanın fay hatlarındaki sıkıntı üst düzeyde. Yalnızca Uzakdoğu’daki tehlikeli gelişmeler değil, Ortadoğu’da, Latin Amerika’da emperyalist merkezlerin çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye, denetlemeye çabaladığı çatışmalar, çatışma potansiyeli taşıyan birikimler de sıkıntıyı yoğunlaştırdı. Gerilimin tırmandığı ya da sıcak çatışmaya dönüştüğü noktaları saymaya yerimiz yetmez. Özetle söyleyelim; Güney’den Kuzey’e, Doğu’dan Batı’ya iç savaşlar ya da ekonomik nedenlere dayalı göç dalgaları da bu durumun açık göstergesidir. Peki, bu kadar sıkleti çeker mi bu dünya? Bu sıkıntılı, kaotik durum ne kadar sürebilir ki?

***

Çok karamsar oldu farkındayım ama tehlikenin boyutları da doğrusunu isterseniz karamsarlığı besleyecek ölçülerdedir. Dünya atmosferindeki karbondioksit oranı her geçen gün biraz daha yükseliyor. Varoluşunun sınırlarına geldiğini, belirtileri görmezden gelemeyeceğini fark eden kapitalizm, bir “dur” diyen olmazsa insanlığı da kendisiyle birlikte yok oluşa sürükleyecek. Kapitalist dünyanın siyasi liderleri de, eski yeni patronları da, sistemin özüne bağlı, değişmez kurallarını terk edecek, kendilerini inkâr edecek değildirler.
Öyleyse karamsarlığın tek ilacı var; sistemin siyasetçilerini “görevden” almak.

***

Peki, biz şimdi bu “olmayacak duaya” amin mi diyelim, “imkânsızın” peşinden mi gidelim. Hem gerçekçi olmak hem de imkânsızı istemek bize daha çok yakışmaz mı? Dünya ile ilgili kaygılarımızın aslını esasını biliyorsak, kendi ülkemizde olup bitenlerin, asılla esasla bağını anlayıp anlatabiliyorsak; bugünden yarına stratejik hesaplarımız neden olmasın ki? Tehlikenin büyüklüğünün farkındayız; kalıcı olmaya niyetli, bunun için zora, henüz tam eskitilmemiş “rızaya” dayalı bir iktidar var karşımızda. Ne “metal yorgunluğu”, ne kaçınılmaz iç çatışmalar ne de dünya ile kavgası onu durdurabilir. Yalnızca biz durdurabiliriz; yeter ki, gerçeğe dikkat çekmeyi amaçlayan “dört dörtlük analizlerimiz”, “kopuş savunmalarımız” halktan kopuş anlamına gelmesin.

***

Bir kere daha baştan kabul edelim ki; AKP’nin dünya ile kavgası sisteme ilişkin değildir. Dünyanın her parçasında farklı işleyişlerle ayakta kalmaya alışık kapitalizm, bu türden dış politika kavgalarını sistemin kendi mekanizmaları içinde, tatlı sert yöntemlerle çözer. Kısacası sistemle kavgası olanlar bu çatışmaları dikkatle izleseler, açılan gedikleri, potansiyel zayıflıkları değerlendirseler de kendi işlerini dış faktöre havale edemezler. Hiç kuşkusuz sistemin küresel işleyişi, sorunu da çözümü de bir ölçüde uluslararasılaştırır. Sermayenin sınır tanımazlığı dayanışmanın enternasyonal karakterini de güçlendirmelidir. Ama o kadar.

***

Çok umutsuz olmayalım. Karamsarlığımızı giderecek, en azından hafifletecek işaretler var. İktidar partisi ayakta kalmanın yalnızca “hukuki” zorbalıkla, hile hurdayla mümkün olabileceğinin farkında. Oy desteğini de, kitlenin sokaktaki desteğini de hızla yitiriyor. İdeolojik yükselişinin sınırlarına ulaşmış, pek etkili liberal payandaları da kalmamıştır. Artık çekip gitme zamanıdır; yeter ki muhalefet partileri, güçleri bu partiye can suyu verecek adımlardan, stratejik hatalardan kaçınabilsinler.
Sol açısından sorunun can damarı gerçekçi olmak, imkânsızı istemekten vazgeçmemektir. Başkalarını bu konuda sorgulamaya, birlikteliklerin koşulu olarak “imkânsızı” dayatmaya gerek yoktur.
Su akacak yolunu bulacaktır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları