Gericiliğin Geleceği Yoktur

08 Eylül 2017 Cuma

Seçimlerle ülkeyi yönetme yetkisi alan iktidarlar, bir şekilde hükümet etme olanağı bulanlar, meşrûiyetlerinin kaynağı kendileri olanlar; darbeciler, muhtıracılar, yıldızlı yıldızsız cuntacılar, hükümet etmeyi yani hükmetmeyi kolaylaştırmak, uzatabilmek için yasalarla oynarlar. Ama öyle oynamalıdırlar ki; yasallıkları, meşruiyetleri sorgulanmasın. “Bin yıl iktidar” hevesi bugüne kadar başarılamamış da olsa vazgeçebilecekleri bir heves değildir. Özellikle geleceğe değil, geçmişe özenen iktidarlar “devleti ebed müddet”in hükümranlığının kendilerine nasip olmasını isterler.
Ama olmaz işte.

***

Doğa tarafından ömürlerine sınır biçilmiş ütopyasız insanların kurduğu hükümetlerin ömrü de bir gün biter. Determinist bir hazzın mütevekkil sabrı ile, hükmetme tarzından, iktidarından, zulmünden yakındığımız iktidarların çekip gideceği günü bekleyebiliriz. Ya da beklemeyebilir, bu zulmü çizilmiş bir meşruiyet içinde, yani egemenlerin yazıp çizdiği yasalar çerçevesinde sona erdirmeye çalışabiliriz. Bize bırakılan alan her geçen gün biraz daha daralsa da teslim olmamaya çabalar, yasaların çizgisini hukukun, insan haklarının, ütopyalarımızın verdiği hakla genişletmeye çalışırız.
Hakkımızdır.

***

Hükümetler ömürlerini uzatmak için zora başvurduklarında, yasaları istedikleri gibi yorumlama imkânı veren esnek, lastikli, keyfe göre anlamaya pek elverişli maddelerle doldurduklarında ne yapacağız? Kendimizi savunmaktan başka bir olanak, başka çıkar yol yoktur.
Kendimizi savunmanın vartayı atlatmanın, aslında kişisel kurtuluşu toplumsal kurtuluşa feda etmek anlamına geldiğini biliyoruz; zor olanı yapmanın yolunu bulmalı insan. “Kurtulmak yok tek başına” derdi eski şarkılar. Bu nedenle de sözümüz kişisel görünse de toplumsal olmalı, derdimizi anlatırken dertleri dile getirmeli, sokakta tek başına yürürken de çok olmanın yolunu bulmalıyız.
Bulamazsak vay bize, yazık bize.

***

Türkiye tevekkül içinde determinist bir umuda teslim olacak ülke değildir. Her şeyi değiştirebilecek potansiyeli yüreğinde, elinde kolunda, sokağında, meydanında barındıran bir ülkedir. Ülkenin gelişimini sık sık sekteye uğratan, durdurmak, geriletmek isteyenlerin geçici başarıları umut kırıcı olabilir ama gelişmenin yok edilemeyen birikimi sonunda sıçramayla kendini gösterir. Gerçek şudur ki; biz her defasında sıfırdan başlamayız, başlamayacağız. Toplumsal gelişme ve devrimlerin kazanımları yok edilemez. O kazanımlar derinlerde bir yerlerde hükmünü icra eder, varlığını, yaşamayı, biriktirmeyi sürdürür. Yeter ki onları uyandıracak, aşacak adımları atmayı başaralım.

***

Türkiye’nin geleceği aydınlıktır. Bugüne kadar takıyyeyle, hile hurdayla, sırtlarını dayadıkları sermayenin, ele geçirdikleri medyanın açık saçık desteği ile iktidarlarını sürdürenler şimdi “yolun sonu görünüyor” türküsünü söylüyorlar.
11 Eylül Pazartesi duruşmamız var. Biz tutuklu tutuksuz sanıklar, duruşmayı izleyenler hep birlikte göreceğiz; bakalım yargı hukukun arkasında durabilecek mi? Gazeteciliği suç sayanların dayatmalarına hayır diyebilecek mi? Darbecilerle kavgalarını bahane ederek akıl almaz iftiralarla tutuklanan kardeşlerimize Akın’a, Kadri’ye, Ahmet’e, Murat’a, Emre’ye özgürlüklerini geri verebilecek mi?
Yolun sonu görünüyor… Bakalım yargı da hukuksuzluğun çıkmaz yol olduğunu, geleceksizliğini, kör karanlığını görebilecek mi?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları