Hikmet Çetinkaya

OHAL kaç yıl sürer?

19 Eylül 2017 Salı

Bulutlar uçuşuyor muydu, yoksa gökyüzü mavi bir yalnızlığı öfkeyle mi karşılıyordu?
O sırada aynaya baktı…
Sonbaharın ilk günleriydi.
Rüzgârdık, sevdalıydık, el kadar maviler döküyorduk.
Sığ sulardaydık…
Aydınlıksızdık…
Kan ısısındaydık…
Dünya portakal rengi, dünya masmavi miydi acaba?
Gece çılgını mor sevdaların içinde büyürken, kadına şiddetin dayanılmaz hafifliğini yaşıyorduk.
Temel hak ve özgürlüklerin, insanlığın yüzyıllar boyu süren mücadeleleri sonucu elde edildiğini söyleyenler, bunları çoktan unutmuşlardı.
Ne diyorlardı bize daha önceleri:
Çağdaş dünyanın bir parçası olan Türkiye’nin temel hak ve özgürlükler açısından hak ettiği konuma getirilmesi, toplumumuzun da beklentisidir.
Bir eylül sabahı dünü ve bugünü düşünüyordum…
Umutlarımız paramparça olmuştu.
Bir toplumdaki en önemli güven unsuru, toplum içinde yaşayan bireylerin kendi hak ve özgürlüklerine saygı duyulduğuna olan inançları değil miydi!
Bireylerin hak ve özgürlüklerine saygı, demokratik siyasi rejimin toplum tarafından benimsenmesinin, toplumsal barış ve huzurun temel şartı değil miydi?
Bu konulara değinen çok yazı yazdım ve yazmayı da sürdüreceğim…
Ne zamana dek?
Herkes özgür oluncaya kadar…

***

Gece çılgını sevdaların içinde büyürken Andre Breton’dan Paul Eluard’a, Turgut Uyar’dan Cemal Süreya’ya doğru yolculuğa çıktığımız kış akşamlarını özlemiştik.
O Akdeniz kentinin palmiyeli parkında dolaşırken…
Edip Cansever’den şiirler okurduk:
Bir buluşma yeridir şimdi hüzünlerimiz:
Bir o renksiz, o yalnız, o sürgün medüzalar
Aşar söylediklerimizi çeker gideriz.
Ülkemiz, toprağımız, her şeyimiz
Kıyısında camların bozbulanık rakılar.
Terk edilmişlikleri yaşadık…
Kadını döven, öldüren erkekleri…
Louis Aragon’dan bir çift göz kapıları ardından Elsa’nın gözlerini arardık:
Öyle derin ki gözlerin içmeye eğildiğimde
Bütün güneşleri pırıl pırıl orada gördüm
Orada bütün ümitsizlikleri bekleyen ölüm
Öyle derin ki her şeyi unuttum içlerinde
Uçsuz bir deniz, bunalır gibiydi kuş gölgelerinde.
Hem öfkenin hem sevdanın resmini çizerdik duvarlara.
Fener bekçilerinin sessizliği içinde…
Başta temel hak ve özgürlüklerden, çağdaş toplumdan söz ederken İbrahim Ö. Kaboğlu’nun BirGün’de çıkan yazısı geldi aklıma.
Kaboğlu şöyle diyordu:
Hukuk güvenliği ancak hukuk devletinde sağlanabilir…
Bu ne demek oluyor?
Kişi güvenliğinden seçim güvenliğine değin uzanan bir yelpaze…
Hukuk güvenliği demokrasinin olmazsa olmaz en önemli koşulu…
Eğer insanlar (aranma, yakalanma ve tutuklanma bakımından) özgürlük ve güvenliğe sahip değilse, asgari iş güvencelerinden yoksun ise, verdikleri oyların sonuçlara yansıyacağına inanmıyorsa, içinde yaşanılan siyasi toplumda ne insan haklarından ne demokrasiden söz edilebilir.

***

Kaboğlu, 2019 seçimlerine de değiniyor.
Diyor ki:
Anayasa ve hukuk dışı işlem ve eylemleri meşrulaştırma aracı olarak kullanılan OHAL, seçimleri kazanmak için de kullanılacak…
Bu yolda, kişi ve parti güdümü altındaki devlet olanakları ve organları seferber edilecek.
Bunlarla da yetinilmeyecek ve sandık hâkimiyeti elde tutulmaya çalışılacak.
Hayat böyle işte…
Bir zaman gözlerimizde umut rüzgârları eserdi bizim.
Hayata sımsıkı sarılırdık…
Oktay Rifat’ı bile unuttuk:
Burası dalyan kahvesi
Ortalık süt mavisi
Apostol bu ne biçim meyhane
Tabağımda bir bulut
Kadehimde gökyüzü.
Sahi OHAL kaç yıl sürer? 2019 seçimleri OHAL koşullarında mı yapılır? 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları