Hikmet Çetinkaya

Vali Bey, Gavat Derse!..

12 Kasım 2013 Salı

Acılarımız vardı bizim, hüzünlerimiz, darmadağın olmuş düşlerimiz ve umutlarımız.
Zamanın eşiğinde oturup düşünürdük genç ölümleri, yoksulluğu...
İşkenceleri, hücreleri...
Baskınlarda ezilmiştik kır çiçekleri gibi!
Sevdalarımız maviliğin içinde toprağa düşerken, çocuk bedenleri delik deşik edilirken...
Gençler sokak aralarında kör gecenin içinde sopalarla dövülürken; Ali’ler, Abdullah’lar, Mehmet’ler, Ahmet’ler, Ethem’ler öldürülürken; Uğur’lar, Metin’ler, Anter’ler vurulurken...
Gün doğarken, tetikçiler ortalıktan kaybolurken...
Bir sabah ölümlerle uyanırken...
Bunlar olurken, yaşamın mutlu geçen sürecini yeni bir acıya dönüştürürdük.
Nasıl da çabuk geçmişti yıllar!
O kanlı tarih, o çatışma dönemi, Doğan Öz’ün, Kışlalı’nın tabutlarının omuzlarda taşınması.
Yüz binler, on binler...
Sanki karanlıklar içinde yaşıyor gibiydik; yüreğimiz tutsak, ağlıyorduk!
Umutlarımızı devşirememiştik, Behrengi’nin “Küçük Kara Balık” masalıyla büyüttüğümüz çocuklarımızı yitirmiştik...
Ev baskınları, yargısız infazlar, o kapkara yıllar, 90’lar...
Yaşam bu kadar kısa mıydı bilmiyorduk; ölen kimdi, öldüren kim, kimse anlatmıyordu.
İtirafçılar, çeteler, derin güçler...
Susurluk!
Kurşun atan, kurşun yiyen kahramanlar(!).

***

Alçaklığın, puştluğun arka sokaklarında, karanlık dehlizlerde, merdiven altlarında, ruhsatsız fabrikalarda sigortasız işçiler ölürken...
Sömürü düzeni sürerken!
Sermaye-emek çelişkisinin üzerine toprak örtülürken...
Sömürü düzeninin çarkı dönerken...
Dağlar, ovalar talan edilip “çokuluslu altın avcıları” siyanürle halkı zehirleyip öldürürken...
Gözlerini kapayan, açmayan valiler, paşalar, bakanlar o soygunu, talanı, vurgunu alkışlarken...
Nice gavatlar bürokratlarla kol kola gezerken...
O kanlı tarihin sayfaları, o acılar ve gözyaşları...
Hüznün sonbaharı, kışı, ilkyazı...
O günbatımları!
Ve insan önce şunu öğrenmeli:
“İnsan aydınlanmadan geçmeden ne yurttaş olabilir, ne demokrat, ne yurtsever, ne sosyalist ne de komünist!”
Dönüşümün soluğudur aydınlanma!
Bilimdir, sanattır, özgürlüktür!
Şiir, müzik, roman, öykü, bale, opera, tiyatro, sinema!
Dik durma, baskıya, şiddete karşı koyma!
Doğayı sevme!
Ayrımcılık yapmama!
Tüm ölümlerde, acılarda insan yüreği taşıma!

***

Aşklarımızın o bahar kokusunda, kış yalnızlığında, eylül hüznünde, nakış gibi işlenmiş umutlarımızı yitirdik mi bilmiyorum!
Bazen umut, bazen umutsuzluk!
Ulusal Kurtuluş Savaşı, emperyalizme karşı tarihteki ilk yengidir!
Bu yengiyi, Mustafa Kemal’i unutturmak istediler halka!
Halk unutmadı, gençler okuyup öğrendi!
Emperyalizmin tanrısı 1919’da şöyle demişti:
“Karar verildi; Türkler en ağır cezayı alıp Avrupa’dan sürüleceklerdir...”
Başaramadılar bunu!
Türkiye yeni bir oyunla karşı karşıya...
Ortadoğu’daki kan gölüne çekilmek isteniyor!
75 yıl sonra Ata’nın ölüm yıldönümünde Türkiye’de yer yerinden oynadı...
İnsanlar bir ırmak gibi aktılar alanlara...
Bu halk Aydınlanma devriminin felsefesini biliyor...
Irkçılığa, ayrımcılığa, dinci faşizme karşı dik duruyor...
Şiirler okunuyor Nâzım’dan, Dağlarca’dan, Hasan Hüseyin’den, Ahmed Arif’ten...
Mahir’ler, Deniz’ler, Sinan’lar, Kaypakkaya’lar için...
Zaman tünelinden geçilirken genç ölümler, yargısız infazlar anımsanıyor bir kez daha...
Zindanlardan gelen mektuplar elden ele dolaşıyor.

***

Zaman hızla geçiyor dostlar!
Bir çocuğun gülümseyişi, maviş gözleriyle bakışı, bir çöl yalnızlığı, patlayan bombalar, iç savaş, yanıbaşımızdaki insan kıyımı...
Ben, insanına “gavat” diyen valiye bakarken, gerçekten onun adına üzülüyorum.
Gazete haberlerine göre, “Emrin olur” diyen valiler öyle çok ki!
Manisa’da, Afyon’da, İstanbul’da öğrenci evleri basılıyor...
Fuhuş üzerine yorumlar yapılıyor.
Adana Valisi kendisine tepki gösteren yurttaşa “Getirin o gavatı” derse!
Ben de şu soruyu sorarım:
“Gavat, Türkçe sözlükte ne anlama gelir?
Ey benim memleketim, halkım, emekçim, aydınım, şairim, vicdan sahibi dindarım!
Neredesiniz siz?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları