Ayşe Emel Mesci

Aynı çınarın yapraklarıyız

09 Ekim 2017 Pazartesi

Ankara’da Mülkiyeliler Lokali’nde oturuyoruz. Ben sorup duruyorum, karşımdaki sakin adam fazla cevap vermiyor. Geçmişi soruyorum, ortak geçmişimizi. 40 yıl önceyi. Girmiyor o konulara, pek girmek istemiyor. Aslında bilmediği yok. 68 döneminin, THKP-C hareketinin en önemli birkaç isminden biri o. Ama anlatmıyor, ketum sözünün cisimleşmiş hali gibi oturuyor karşımda. Fakat sadece oturuşuyla, arada bir gözlerini dikip dinleyişiyle bile insana güven telkin ediyor. Çünkü onu tanıyoruz, çünkü o koca bir geçmişten bugüne bakıyor, o baktıkça DEV-GENÇ’in ne olduğunu hatırlıyoruz. Oktay Etiman bütün bir 68 gençliğiyle birlikte bakıyor ve biz biliyoruz: Hepimiz aynı çınarın yapraklarıyız.

Direniş ruhu
Ankara’da çalıştığım yıllarda, birkaç kere buluşmuştuk Mülkiyeliler Lokali’ndeki meşhur masasında. “Ne zaman gelsen beni burada bulursun” demişti, “Hayatım burada geçiyor. Biraz ileride kiraladığım tek odalı çok küçük bir evim var. Ama orayı çalışmak ve uyumak için kullanıyorum. Çeviri yaparken oraya kapanıyorum mecburen. Bin sayfaya yakın bir kitap çevirdim bir ara (“İbni Sina’nın Talebesi Hekim”), uzun süre çıkamadım evden. Ama onun dışında hep buradayım.”
Hayatını çeviri yaparak kazanıyordu. Son çevirdiklerinden birini, “Yerlilerin Gözyaşları”nı bir buluşmamızda heyecanla anlatmıştı. Latin Amerika’da istilacı İspanyollara karşı direnen bir yerli liderinin öyküsünü anlatıyormuş kitap. Heyecanına bakmıştım Oktay’ın, DEV-GENÇ’i yaratan o anti-emperyalist, mücadeleci ruh dipdiriydi içinde. İstilacıya karşı hep direnişçinin yanındaydı.

Yenilgi ve duruş
Ankara’da “Kerbela” başlamıştı. Bir iki sezon sonra benim ısrarımla kalktı geldi Büyük Tiyatro’ya, oyunu izlemeye. Oyun bittikten sonra fuayede yanına gittim. Oktay’ın yüzünden duygusunu okumak her zaman kolay değildi. Baktım, düşünceliydi. “Nasıl buldun?” diye sordum. “Sana bir şey söyleyeyim mi?” dedi, “Hüseyin öyle bir duruş sergilemiş ki tarihe kalmış. Konu yenmek yenilmek değil, konu bir duruş sergileyebilmek.”
O anda değil belki, ama sonradan, Oktay’ın sözlerini düşününce bu konunun onun zihnini epey meşgul ettiği kanısına varmıştım: Yenilgi ve Duruş.
Oktay, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okuyordu. 1970’te, yani DEV-GENÇ Ankara Yürütme’ye girdiğinde 23 yaşındaydı. Sonra süreç giderek hızlandı, gençlik hareketi kendini siyasal alandaki boşluğu doldurmakla yükümlü gördü. Gencecik insanlar memleketin gidişatıyla ilgili sorumluluk hissetmiş, kendi kişisel geleceklerini yakma pahasına fütursuzca öne atılmıştı. Hemen yakın geçmişte 27 Mayıs, onun da öncesinde zihinlerde Samsun’a çıkan Mustafa Kemal vardı. Sorumluluk alınmalıydı. Gençlikteki temel, belirleyici zihniyet buydu. Öne atılanlarla birlikte öyle bir ruh oluştu ki büyük gençlik kitleleri de hareketin peşine takıldı. 68’in özeti budur.
Sonra yenilgi geldi: Ölümler, cezaevleri, sürgünler ve kitlelerin dağılması... bir kere daha kısa bir toparlanma ve 12 Eylül 1980’de asıl darbe. 1972-1986 arasını cezaevinde geçiren Oktay Etiman’ın zihnini bu konunun meşgul etmesi boşuna değildi. Çünkü Oktay, en coşkulu günlerde de, sonra sel gidip kum kaldığında da tavrını korumuş ender kişilerdendi. Sanki Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden çıkıp Mülkiyeliler Lokali’ndeki masasına oturmuştu. Senin önemli bir duruşun vardı Oktay Etiman. Bir lokma bir hırka yaşam tarzınla, şana şöhrete hiç prim vermeyen tutarlılığınla, hiç eksilmeyen dayanışma duygunla çok iz bıraktın. Tarihe kaldın. O hiç değişmeyen namuslu devrimci duruşuna helal olsun, uğurlar olsun sevgili arkadaşım.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Dünya bir sahnedir 1 Nisan 2024
On yıl sonra... 18 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları