Tuhaf Sorular

11 Ekim 2017 Çarşamba

Soru tuhaftır ama tartışmak gerekiyor. Türkiye’de nasıl bir rejim işbaşında? İkinci tuhaf sorumuz ise uluslararası politikada etkinliği, jandarmalığı bir ölçüde tartışılır hale gelen ABD karşısında AKP’nin manevra yeteneğinin ne olduğudur. ABD yerine ya da yanı sıra AB, Almanya, İngiltere, Çin ve yeni “ortak” Rusya da konabilir. Bu iki soruya aralarındaki sıkı ilişki anlaşılmadan yanıt verilemeyeceği kanısındayım.

***

Daha açık soralım: ABD’nin Türk siyasetçileri hizaya getirmeyi, özellikle bölge ile ilgili politikalardan sapmalarını önlemeyi amaçlayan manevraları karşısında otoriter İslamcı AKP’nin ABD’ye “sert” çıkışı, onu anti-emperyalist yapar mı? Öncelikle kabul edilmesi gereken, “sert” bir tutumun söz konusu olmadığıdır. Çünkü kapitalizme karşı çıkmadan emperyalizme tutarlı bir şekilde karşı çıkılamaz. Bunun tersini tartışmak, Hitler Almanya’sının Doğu ve Batı ile kanlı kavgasının anti-emperyalist olduğunu söylemeye benzer. Otoriter rejimler dış destek olmadan ya da dış desteğe kafa tutarak ayakta kalamazlar.

***

Demek ki, otoriter ya da nasıl nitelerseniz, AKP’nin Batı’ya ideolojik itirazları, İslamcı karakteri ilişkilerde belirleyici değildir. Zaten İslam dünyasının, Batı ile ilişkileri her zaman çıkar pazarlığına dayanan türden olmuştur. İslam dünyasında emperyalistlere itiraz etmeyi politika olarak benimseyen Nasır gibi liderlerin ilkesel bir tutumları olmadığı için kısa sürede yıkıldıkları, yalnızca zamanın sosyalist dünyasıyla dayanışmanın antiemperyalist politikalar izlemeyi mümkün kılmadığı da tarih bilgisidir.

***

Peki, öyleyse AKP’nin ABD ile Almanya ile gerginliklerini, felaketin kıyısından “iyi ilişkilere” dönüşen Rusya politikalarını nasıl tanımlamak gerekiyor. Birincisi kendisine, uyguladığı stratejilere büyük güç vehmeden bir iktidardan söz ediyoruz. AKP kadrolarının uluslararası politikada iç tutarlılığı olan bir çizgi tutturmaları kültürel birikimleri bakımından mümkün görünmüyor. Önceki dönemlerin diplomasi kültürü ile yetişmiş dışişleri elemanlarını “monşer” diyerek devre dışı bırakan, yerlerini yetersiz kadrolarla dolduran iktidar partisinin bu karmaşık ilişkileri yönetmesi beklenemez.

***

İktidar partisinin en büyük yanılgısı ise emperyalist ülkeler, bloklar, devletler arasındaki çatışmalara gereğinden fazla anlam yüklemesidir. Evet, NATO ya da AB ülkeleri arasında çelişkiler var; özellikle Almanya ile ABD arasındaki ekonomiden politikaya sıçrayan çatışma ya da Rusya’yla, Çin’le çelişkiler önemlidir. Ama bu çelişkileri kullanarak dış politika konsepti oluşturabilmek için kendine güç vehmetmek değil gerçekten güçlü olmak gereklidir.
En iyisi ise sistemin dışına çıkmanın yollarını aramaktır.

***

Ne olacak anlamaya çalışalım. Türkiye otoriter İslamcı ideolojinin etkisinden kurtulmadan, eski zamanların nötral politikalarına dönmeden, barışçı bir tutumda ısrar etmeden kendini çalkantılardan, emperyalist ülkelerin oyuncağı olmaktan kurtaramaz. Kısacası, Batı ülkelerine efelenerek iç politikada pirim yapmaya çabalayan, vahşi yöntemlerle, sistemin sıkıntılarını halka yükleyerek iktidarını artan zorbalıkla sürdürmeye çalışan AKP’den anti-emperyalist kahraman çıkmaz.

***

Peki, ABD saldırıları karşısında AKP’yi yalnız mı bırakalım? Solcular, sistem karşısında ikircikli bir tutum izleyen sosyal demokratlar ülkeyi yönetemeyen, maceracı AKP’ye karşı çıkmanın ABD’yi desteklemek anlamına gelmediğini dünya âleme ilan etmelidirler.
Çünkü AKP’yi desteklemek, ABD’yi desteklemektir ya da tersi.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları