‘Lider atarsa lider atar’ ama...

21 Ekim 2017 Cumartesi

Kezzap (asit sülfrik) yakar, ama zaman zaman, yerleşmiş, bir türlü sökülemeyen inatçı pislikleri de temizler. Liderlerin gazabının da aynı etkiyi yaptığını görüyoruz.
Aynı zamanda ve de her şeyden de önce AKP Genel Başkanı olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 2019 seçimlerine hazırlanırken, partisinde temizliği zorunlu gördüğünden, kuruluşunun şansını azalttığını düşündüklerini, bulundukları yerlerden uzaklaştırmak üzere uygun gördüğü yöntem bunların istifalarını vermeleri için baskı yapmak oldu.
Yöntem önce kimi belediye başkanlarına uygulandı. Uysalca boyun eğip, istifa ederek giden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın ardından, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin çok tartışılan, çok eleştirilen, agresif kişiliğiyle tanınan Belediye Başkanı Melih Gökçek’in, önce ayak diremeyi düşündüyse de sonunda Tayyip Bey’in gazabına boyun eğerek istifaya hazırlandığı söyleniyor.
Melih Gökçek’i ağır biçimde suçlayanların bir bölümü, liderin kezzap gibi yakan gazabının kimi zaman da hayırlı temizliklere de vesile olduğunu belirtirken, Cumhurbaşkanı’nı eleştirenler, olayı milli iradeye müdahale olarak niteliyor, kulağa çok hoş gelen şu tümceyi kullanıyorlar:
-Seçimle gelen seçimle gitmeli, lider onu dilediği gibi atamamalı!..

***

İlk bakışta bu çıkış haklı görünüyorsa da Tayyip Erdoğan’ın yanıtı da pek öyle kolay kolay yabana atılır cinsten değil.
Cumhurbaşkanı’nın, seçilen adayları atayanın lider olduğu saptaması siyasi yaşamımızın gerçekleriyle bağdaşmaktadır.
Gerçekten de siyasi partilerimizdeki lider sultası, bu kuruluşlarda sorumluluk mevkiilerine gelişte olduğu kadar milletvekili ve yerel yönetim seçimlerinde de seçilebilecek yerlerden aday olmayı, uygulamada liderin tercihine bırakmıştır.
Yerel yönetim ve de yasama seçimlerinde asıl sorun, seçilebilecek sıradan aday olabilmektir, sonrası büyük sürprizler olmadığı takdirde formalite haline gelmektedir. Seçilecek sıradan aday olmak ise liderin tercihine kalmaktadır.
Yani seçilenler seçilebilecekleri yere lider tarafından atanmakta, seçmen ise tercih ettiği partiye oy verirken, liderin atama kararını tekemmül ettirecek formaliteyi yerine getirmektedir.
Bu durumda, adayların da bütün parti üyelerinin katılımıyla seçildiği bir sistemi hâkim kılana kadar, ülkemizde gerçek bir demokrasiden söz etmek mümkün değildir.
Demokrasinin yerini lider sultası almıştır
Demokrasiden yana olmamakla birlikte yine de lider sultasından şikâyetçi olan 12 Eylül’cüler bile hazırlattıkları 2820 sayılı ve 1983 tarihli Siyasi Partiler Kanunu’nda parti içi sorumluluk mevkilerine seçilme konusunda gerekli düzenlemeleri yapmasalar bile seçimlerde önseçim kurumunu düzenlemişler, ama ağırlığını lider sultasından yana koyan sivil politikacılar döneminde bu hüküm merkez yoklamasıyla bypass edilmiştir.
Bu durumda, “seçilecek yere lider atarsa (atamak) lider de atamış olduğunu istediğinde atar (atmak)” diyen Tayyip Erdoğan’a hak vermek mümkün olabilir.
Liderler sultası yönetiminin bütün kararlarda ve adaylıklarda seçimi atamaya dönüştüren son söze sahip olma konumunda Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek gerekir.
Ama bu çarpıklıkta dahi, kendi içinde biraz tutarlık aranmasına da karşı çıkmamak ve her türlü nimetin ve başarının tacını lidere giydirirken, başarısızlıklardan lideri muaf tutup faturayı başkasına çıkarmamak gerekmektedir.
AKP’yi kendi kişisel nitelikleri ve tercihleriyle bugüne getiren Tayyip Erdoğan’ın bu başarıları sahiplenmesi doğrudur. Ama bu kadar hâkimi mutlak bir liderin, halkın her şeyin üstünde bir simge haline getirdiği kimsenin, başarıların nedenini kendinde ararken başarısızlıkların faturalarını ikincil kişilerin burnuna dayaması da pek tutarlı bir davranış değildir.
Lider sultasının bile kendi içinde bir tutarlılığı olması ve başarının tacı kadar, başarısızlığın faturasının da lidere ait olduğunun görülmesi gerekir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları