‘Akkuyu’larda Merdivensiz...’

22 Ekim 2017 Pazar

Erken bulabilirsiniz belki; daha ortada nükleer santral falan yok. İnşaat izni çıktı yalnızca. Gün gelecek Akkuyu santralımız havaya sevimli bulutlara benzeyen buhar kümelerini salıverecek. Neden felaket diyorum ki; düşünün yılda yaklaşık 35 milyar kw/saat elektrik üretecek, ülke tüketiminin yüzde 16’sını karşılayacak.
Benim gibilere “şom ağızlı” dense yeri değil mi!

***

Ama izin verin; bu şom ağızlının da kaygıları var. Önce görüntü beni ürkütüyor. Deniz kıyılarının halka açık olması gibi tuhaf bir saplantı nedeniyle kızıyorum; kıyının en güzel bölümünü bu nükleer heyulaya vermişler. İkinci kaygım kırılması muhtemel Ecemiş ve Kıbrıs-İskenderun fay hatlarının etki alanı içine kurulacak bu nükleer felaket. Ne olur o zaman, diye de korkuyor bu şom ağızlı.

***

Yanıt verilmeyen başka sorular da var. Yıllar önce Almanya’nın Berlin yakınlarındaki Gorleben kasabasına gitmiştik bir grup arkadaşla. Güzel, şirin bir kasabaydı. Kasaba halkının topraklarına depolanacak nükleer atıklarla başı dertteydi. Alman hükümeti, tehlikeli bulduğu için enerji programından çıkardığı nükleer santralların atıklarını ne yapacağını bilemiyordu; piyango Gorleben kasabasına çıktı.

***

Bu radyasyon deposu atıkları yerin dibine gömmek, “ebedi” olarak onlardan kurtulmak istiyordu Merkel. Gorleben’deki tuz madenini buldular. Yerin 9 kat altındaki tünellere, devasa dehlizlere girdik. Hayran kaldık teknolojilerine. Ama atık depolanmasına kararlı bir şekilde karşı çıkan kasaba halkı aynı kanıda değildi. Neden anlatıyorum bunları? Mesele yalnızca santral değildir; bir de bunun, yerin dokuz kat altına depolasanız, uzaya gönderseniz, çöle gömseniz de yüzlerce yıl yok olmayan, tehlike saçmayı sürdüren radyoaktif atık sorunu var.

***

Almanya’da çoğu kapatılan nükleer santralların tümüne 2022 yılına kadar son verilmiş olacak. Rüzgâr ve güneş enerjisiyle -ki pek de güneş yoktur, bizimki gibi parlamaz gökyüzü oralarda- tüm gereksinimi karşılayabileceklerini, ötesine bile geçebileceklerini hesapladılar; en nükleerci politikacıları bile ikna etmeyi başardılar. Ama Çernobil, sonra Fukuşima, insanları öldüren, kanser eden, hâlâ radyasyon saçmayı sürdüren felaket örnekleri ne yazık ki bizim politikacılarımıza ders olmadı.

***

Gorleben’de de uzmanlığından çok yararlandığım arkadaşım Filiz Yavuz bu konuyu kapsamlı bir şekilde ele aldı; oturdu kitabını yazdı. “Beni ‘Akkuyu’larda Merdivensiz Bıraktın”dır adı bu eğitici, öğretici eserin. Bulun okuyun derim. Peki ama bu açık gerçekleri ciddiye almıyorsa politikacılarımız ne yapacağız? Fay hatlarının etki alanına kurulacak bu santralın başına bir iş gelmeyeceğinin, olası bir felaketin o güzelim kıyıdan başlayarak içerilere doğru sızmayacağının güvencesi var mı?

***

Almanya’da nükleer santral belasının savuşturulmasında halkın güçlü itirazları, direnişleri, CASTOR savaşları çok etkili oldu. Bilim insanları nükleer santralların tehlikesini, atıkların bir bela olduğunu, enerjinin daha temiz yöntemlerle, daha ucuza elde edilebileceğini politikacılara anlatabildiler. Bizdeyse tehlike, direnişin cılız kalması, duyarlı bilim insanlarının akademiden tasfiye edilmesiyle daha da arttı.

***

Zaman kalmadı; işte Ruslar, gözleri kârdan başka bir şeyi görmeyen sermaye sahipleri, politikacılar ellerini çabuk tutmaya bakıyorlar. Peki ille de göz göre göre felaketi çağırmak zorunda mıyız? Bir Çernobil, bir Fukuşima yaşamadan, kurbanlar vermeden, çaresi olmayan bir atık sorunu ile boğuşmadan akıllanma ihtimalimiz yok mu bizim?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları