Ahmet İnsel

İktidarın ‘beka sorunu’

28 Ekim 2017 Cumartesi

“Ülkemizin içinde bulunduğu şartlar, milli varlık ve beka sorununu gündeme getiriyor. Son derece önemli ve hayati bir tarihi süreci yaşıyoruz.” Bu ve benzeri cümleleri iktidarın zirvesinden AKP medyasına, birkaç yıldan beri hemen her gün duyuyoruz. Ülkenin bir ateş çemberi içinde olduğunu, devletin varlık ve beka sorunuyla karşı karşıya kaldığını, AKP ve müttefikleri her vesilede tekrarlıyor. Ezici çoğunluğu kurgulanmış olan bu tehditleri bertaraf etmenin yolu onlara göre, cezaevlerini doldurmaktan geçiyor. Yeni Türkiye düzeninin tasarımcıları, otokrat yönetimi rahatsız eden herkesin birkaç ay veya birkaç yıl cezaevini tatması ve bu korkunun toplumda yaygınlaşmasının, “beka sorununu” çözeceğine inanmış gözüküyorlar.
Bu “beka ve varlık” endişesi, ilk bakışta şovenlik dozu yüksek bir etnik milliyetçiliğin ya da ulusalcılığın korkularını ve tutkularını ifade ediyor gibi gözüküyor. Sevr sendromu hemen akla geliyor. Ama bu korkuyu biraz deşince, aslında büyük ölçüde iktidar tarafından üretilen bir kaygı olduğu görülüyor. İktidarın bu meseleyi bu denli dile getirmesinin arkasında, söz konusu olanın iktidarın giderek akutlaşan beka endişesi taşıması var. Bugün Türkiye’de Erdoğan partisinin çok belirgin biçimde iktidarda varlığını devam ettirme sorunu var. Halbuki çok partili demokratik yaşamda, iktidardaki güç, iktidarı kaybetmeyi kendisi açısından bir varlık ve yokluk sorunu olarak görmeye başladığında, demokrasinin temel kurallarından biri olan iktidarın el değiştirmesine olağandışı, yani kabul edilemez bir nitelik atfetmeye başlar. Muhalefetin iktidarı demokratik yollardan devirmeye çalışması, suç olur. Her taşın altında darbe girişimi aranır. İktidarın demokratik yollardan el değiştirmesi olasılığı, devletin çökmesi, ülkenin bölünmesi, her türlü felaketin başa gelmesi olarak sunuluyorsa, orada beka sorunu olan ne devlettir ne de ülke. Beka sorunu iktidardaki gücün iktidarı kaybetme endişesinin ifadesidir.
Bu endişe, iktidardaki gücün iktidarı kaybederse, o güne kadar sorulamayan hukuksuzluklarının hesabının kendinden sorulacağı endişesinden kaynaklanır. “Ben gidersem devlet çöker” demek, ben gidersem devlet içinde kurduğum düzen çöker, hepiniz bunun altında kalırsınız, demektir. Burada “herkes” iktidar partisi ve çeperinde beslenenlerdir. Sadece iktidarda olmaktan kaynaklanan çıkar ilişkilerinin değil, yeni medeniyet inşası olarak takdim edilen ve kifayetsiz fırsatçıların köşe kapmasına olanak sağlayan medeniyetsizleşme sürecinin de sona ermesi anlamına gelecektir bu değişim. Bu nedenle devletin yeniden yapılanması ve medeniyetin yeniden inşası projesinin birlikte sunulması bir rastlantı değildir. İkisi arasında sadece ideolojik değil, organik bir ilişki vardır.
Beka, bugün, yeniden yapılandırılan devlet ve yeniden inşa edilmek istenen medeniyetle iktidardaki varlığını devam ettirmeye çalışan kliğin ve onun dağıttığı imkânların bağımlısı olanların sorunudur. Türkiye’de Erdoğan partisinin gerçek bir beka ve varlık sorunu olduğundan kuşku yok. Daha fazla baskı, daha fazla şiddet, daha fazla hukuksuzlukla bu korkularını defetmeye çalışıyorlar. Bunu yaparken kendi beka endişelerini daha da derinleştiriyorlar.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları