‘Faşist diktatör’ tartışması

05 Kasım 2017 Pazar

Türkiye’nin bir süredir dalmış olduğu anlamsız “faşist diktatör” tartışmasında, şaşkınlığın sesi Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ’dan, sağduyunun sesi ise dostum Deniz Kavukçuoğlu’ndan yükseldi.
Her şey CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Bülent Tezcan’ın, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı, “faşist diktatör” olarak nitelemesiyle başladı.
İktidar kanadından Bekir Bozdağ olaya ithamın doğru olup olmadığı açısından yaklaşırken, tam bir şaşkınlık örneği oluşturuyordu.
Bozdağ, Tezcan’a “Eğer gerçekten faşist diktatör olsaydı, bunu söyleyemezdin” derken, Ankara Cumhuriyet Savcısı, Tezcan’ı hapisteki milletvekillerinin yanına göndermek amacıyla soruşturmayı başlatmıştı bile.
Bu durumda, Bekir Bozdağ, Tezcan’a hak verir bir konuma düşerek, çarpıcı bir şaşkınlık örneği sunmuş olmuyor muydu?
Sağduyunun sesini yükselten Deniz Kavukçuoğlu ise cuma günü Cumhuriyet’teki köşesinde olaya Tezcan’ın çıkışının kime, ne kazandırdığı açısından yaklaşıyor ve soruyordu:
- Tezcan’ın çıkışı kime, ne kazandırır?
Gerçekten, Tezcan’ın bu çıkışı Türkiye’ye, demokrasiye veya CHP’ye bir şey kazandırmış mıdır? Yoksa ortamı biraz daha germekten başka bir sonuç doğurmamış mıdır?

***

Siyasette söylenen bir sözün doğru olup olmaması kadar, onun kime veya neye yarayacağı da önemlidir.
Çok uzun bir süredir, iktidar, Türkiye’yi kutuplaştırmak, toplumu germekle suçlanıyor, bu eleştirilerde aslan payını da Sayın Tayyip Erdoğan alıyor.
Ülkeyi kutuplaştırma ve toplumu germe politikasından AKP’nin de, Tayyip Erdoğan’ın da sağladıkları avantajları toplum ve demokrasi çok pahalıya ödüyor ve haklı olarak, aralarında CHP’nin de bulunduğu sağduyu sahipleri bu durumdan yakınarak, daha uzlaşmacı bir ortamın oluşturulması için çaba harcanmasını öneriyorlar.
Şimdi söyler misiniz, Bülent Tezcan’ın çıkışı, CHP’nin her fırsatta yinelediği çağrısıyla bağdaşıyor mu?
Bu tutum kutuplaşmayı azaltıcı mı, yoksa çoğaltıcı mı bir etki yapmıştır sizce?
Ve söyler misiniz, kutuplaşmanın, gerginliğin artmasından kim daha çok yarar sağlar?
Ama şimdi denebilir ki, bütün özgürlüklerin ayaklar altına alındığı, kuvvetler ayrılığının çiğnenerek, adaletin yok edildiği, iktidar gibi düşünmeyelerin sürekli suçlandığı ve ezildiği bir ortamda, sesini yükseltmekten ve demokrasiye karşı saldırılara aynı şekilde yanıt vermekten başka, elde çare kalmayınca, nasıl daha farklı davranmamız istenebilir ki?

***

İlk bakışta doğru gibi görünen bu görüşe hak vermek mümkün değildir. Unutmayın ki, sahnede bağıran bir oyuncu başlangıçta dikkati çeker, fakat sürekli bağırmayı sürdürürse, sesi duyulmaz hale gelir.
İktidara sahip olanların bütün özgürlükleri ve kuralları hiçe saydıkları, adaleti ayaklar altına aldıkları ortamlarda demokrasi mücadelesi çok güç ve mihnetlidir ve zaman zaman onu yürütmek durumunda olanlar çaresizlikle karşı karşıya kalabilirler. O zaman yapılacak olan yine de bağırmak değil, kendi taleplerinde de dile getirdikleri gibi bağırmadan, çağırmadan, etrafı germeden, kararlı bir davranışla tepkisini ortaya koymaktır.
Bu davranışın en parlak örneğini CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu dünya tarihine geçmiş, gürültüsüz vakur “Adalet Yürüyüşü” ile verdi. CHP’nin yönetimi bu yönde, benzer yeni yöntemler bulmalıdır.
Çare odur, ortamı germek değil; hele ki şimdiye dek, siyasi olarak gerginlikten ve kutuplaşmadan beslenmiş olan iktidarın bile artık bu yöntemin geri tepmeye başladığını görerek, yeni yollar aramaya başladığı bir dönemde...
Bu gerçekleri görmeyip hâlâ “ama ben gerçeği dile getiriyorum” diye ayak diremek yerine yapılacak en doğru şey bu tür çıkışların kime, neye yarar sağlayacağını düşünmektir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları