Masumiyet Karinesini Gözetme Zorunluluğu

06 Kasım 2017 Pazartesi

Cumhuriyet gazetesinin yayın ilkeleri şüphelilerle ilgili haberler konusunda oldukça net ifadelerle yol gösterir, çerçeveyi çizer. İlkelerin 2/9. maddesi şöyledir.
“Haber ve yorumlarda somut belge ve kanıtlanabilir bilgi olmadıkça hiç kimse peşinen sorumlu ilan edilemez, okurun doğru ve eksiksiz bilgilendirilmesi esas alınır. Resmi makamların üslubu ve dili yerine gerçeği anlatacak bir üslup ve dil kullanılır. Süren idari ve adli soruşturmalar ile davalarda iddialar ve savunmalar adil ve dengeli bir biçimde yayınlanır. Yayınlarda masumiyet karinesine özen gösterilir.”
Ayrıca yine bu köşede yer verdiğimiz, Hürriyet Okur temsilcisi Faruk Bildirici tarafından hazırlanan, benim de arkadaşlarıma önerdiğim “İsimlerin kodlanması ve fotoğrafların buzlanması kılavuzu” da bu konuda yararlı olabilir. Orada bu ilke şöyle belirtilmişti: “Adli vakalarda iddianame hazırlanıp yargılama başlayana kadar isimler kodlanır. Yargılama sırasında ve kararlarda isimler açık yazılabilir; ancak tereddüt yaratan durumlarda isimlerin gizlenmesi tercih edilir. Dijital mecrada yargı kararına kadar isimler gizli tutulur.... Bir haberde kimliğinin gizlenmesine karar verilen kişinin fotoğrafı tanınmayacak şekilde buzlanır; adı ve soyadı kodlanır; adres, işyeri, unvanı, yakınlarının adları gibi tanınmasına yol açacak hiçbir bilgiye yer verilmez.”
Kısaca haberlerde fotoğraf kullanırken, fotoğrafları buzlarken ya da şüphelilerin isimlerini rumuzlarken özen göstermek bir zorunluluktur. Haberlerde şüpheli ya da sanıkların öncelikle masumiyet karinesi gereğince suçlu ilan edilmemesine de dikkat etmek gerekir.

Kimi haberlerimizde gereken özenin gösterilmediği izlenimi edindiğim, kimi haberlerde de birbiri ile uyuşmayan haber yazımı ve fotoğraf kullanımı gördüğüm için bu ilkeleri hatırlatmak gereğini duydum.

Yazım hatalarından kurtuluş yok mu?
Anlaşılan yok. 1 Kasım Çarşamba gazetesinin 4. sayfasındaki yazım hataları “Durum bu kadar umutsuz mu?” diye umutsuz bir soruyu akla getiriyor. Başbakan Yıldırım’ın sözlerinin aktarıldığı tırnak içine alınmamış “Parti sövücüsü” başlıklı haberde yer alan “bu davalarda verilen müebbet habis cezalarını anımsatarak” cümlesi Türk hukukunda yeni bir “cezanın” yasalarımıza girdiğini söylemiyorsa, p ile b arasındaki küçük bir husumetten kaynaklanmış olabilir.
“Mafya gibi yönetiyorlar” başlıklı haberdeki buluşları Kılıçdaroğlu’na yüklemeyeceksek, yine harfler arasındaki bir anlaşmazlığa bağlayacak, “bizahiti” kelimesinin ne anlama geldiğini, ne denmek istendiğini bir türlü anlayamayacağız. Sakın “bizatihi” olmasın diyeceğiz ama...
Yine aynı haberdeki “Askeri ücretten vergi almayacağız” cümlesi ise hepimizi sevindirdi. Demek ki artık asgari ücret yürürlükten kalkıyor, zaten pek cılız, pek zayıftı, yerine demir disiplinli “askeri ücret” geliyor.
Sayfa manşetindeki, gerçekten yararlı bir derleme, bizim gereksinim duyduğumuz türden bir analiz olan “Hangi Türkiye?” başlıklı, imzalı haberde yalnızca bir cümleyi, kafa karışıklığına yol açabilir kaygısı ile sormak gereğini duyuyoruz. “Kayıp insanlar” ara başlığı altındaki ilk cümlede yer alan “Gözaltına kaybetme ve zorla kaybetme olayları”, cümlesidir ilgimizi çeken. Haberde 11 kişinin zorla kaçırılmış, ailelerin Birleşmiş Milletler’e başvurmuş olmaları gerçekten de vahim bir durumla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Haberdeki anlamakta zorlandığım ifadelere gelince; sakıncalı cümlemiz “gözaltına” değil, “gözaltında kaybetme...” olarak başlaması gereken bir cümledir; öteki haberlerde saydığımız gibi basit ve haberi yazanı sorumlu tutamayacağımız bir yazım hatası söz konusudur. Ama “zorla kaybetme”nin anlamını tam çözemedim. Belki de artık sık sık rastlanan, uydurulmuş, maalesef dillere, sayfalara yerleşmiş, ama henüz bizim kişisel sözlüğüme girmemiş tanımlardandır. “Zor kullanarak kaçırma” gibi bir şey herhalde.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları