Ahmet İnsel

İktidar blokunun çimentosu ‘FETÖ’ silahı mı?

02 Aralık 2017 Cumartesi

Son günlerde “Fethullahçı Terör Örgütü” üyesi oldukları iddiasıyla gözaltına alınıp, ardından büyük çoğunluğu tutuklanan kişi sayısında dikkat çekici bir artış var. Ekim sonunda Dışişleri’nin eski personeli olan 123 kişi hakkında yakalama kararı çıkarıldı. On gün önce “mahrem imamlar” oldukları iddiasıyla 134 kişi hakkında yakalama emri verildi. Son olarak iki gün önce, 333’ü asker 363 kişi hakkında savcılık yakalama emri verdi. Bu askerlerin büyük bölümü muvazzaf subay, bir kısmı ise daha önce ordudan ihraç edilmiş. Bütün bu gözaltına alma ve onu genellikle izleyen tutuklama kararlarında, şüphelilere yönelik somut suç delili nedir daha bilmiyoruz. Terör örgütü suçu iddiasıyla birlikte savunma hakkına otomatik olarak getirilen kısıtlamalar, bir yıldan fazla bir zaman boyunca şüphelilerin hangi somut delillere dayandığını bilmeden tutuklu kalmalarına yol açabiliyor. Tutuklananlar arasında yasadışı işler yapmış olanlar kadar, Gülen cemaatinin gizli faaliyetlerini bilmeden ilişki kurmuş olanlar ve hiçbir biçimde bu cemaatle ilişkisi olmayanlar olması ihtimali son derece yüksek.
Yakalama kararı çıkarılan kişilerin bir kısmının, sayısı giderek artan itirafçıların verdiği isimler olduğu ama esas çoğunluğu telefonunda ByLock programı kayıtlı olduğu iddia edilenlerin oluşturduğu, medyaya yansıtılan bilgi kırıntılarından anlaşılıyor. ByLock kaydının terör örgütü üyeliğine yeterli delil olarak addedildiği bu olağanüstü hukuk düzeninde, bu kaydın kişinin bilgi ve iradesi dışında da gerçekleşebileceği olgusunu savcılar ve tutukluluk kararı veren sulh ceza hâkimlikleri dikkate almıyor.
MİT’in elinde ByLock programı yüklemiş veya bu programa istemi dışında cep telefonu yansıtılmış kişiler listesi var. Bu listede tam kaç kişi olduğu kamuya açıklanmadı. İktidarın yürüttüğü baskı ve sindirme politikasının ihtiyaçlarına göre bu listeden veya başka kaynaklardan devşirilen isimler hakkında, grup halinde ve belli aralıklarla yakalama emirleri çıkarılıyor. Muhalefet partileri, bu bilkuvve şüpheli havuzu içinde eski veya halen AKP milletvekili ve parti yöneticisi olan çok sayıda kişinin isminin yer aldığını iddia ediyor. “FETÖ” suçlaması işte tam bu durumda son derece etkili hale gelip, iktidar blokunun çatlamasını engelleme silahına dönüşüyor.
Son haftalarda yeniden hız verilen, grup halinde “Fethullahçı Terör Örgütü” üyesi yakalama kararlarının arkasında, iktidarın başının bu suçlamayı kendi partisi içinde ve çevresi üzerinde baskı ve sindirme aracı olarak kullanıyor olması da yatıyor. ABD’de Zarrab davasında ortaya saçılan ve belki daha fazlası önümüzdeki günlerde çıkacak olan gayet somut ve bir o kadar vahim rüşvet suçlamalarının AKP içinde çatlak sesler çıkmasına yol açmasını engellemenin en etkili yolu, FETÖ’cülükle suçlanma tehdidinin herkesi kapsayacak biçimde canlı kalması. Bu tehdidin AKP yöneticileri ve milletvekilleri üzerinde Demokles’in kılıcı gibi asılı duruyor olması, Reis’in arkasında partinin hiç fire vermeden, çatlak ses çıkarmadan durmasını sağlıyor. Aynı zamanda yüksek yargı üyelerinin bir kısmı dahil olmak üzere genel olarak yargı, iktidar medyası ve sivil ve askeri bürokrasi üzerinde son derece etkili bir susturma, sindirme ve yönlendirme aracı bu.
Man Adası’ndaki “milli ve yerli ticari” faaliyetlerin sergilendiği, yeniden Reza Zarrab oluveren kişinin ifşa ettiği işlemlerin ortaya saçıldığı, iktisadi bunalım işaretlerinin arttığı, uluslararası itibarın yüz kızartıcı hale geldiği bir ortamda, “FETÖ” suçlaması giderek daha fazla namlusu iktidar blokundakilere doğrultulmuş bir silah işlevi görüyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları