Hikmet Çetinkaya

Belki Umut O Zaman!..

29 Haziran 2014 Pazar

Parlak söylevler kadar kötü mü başlıyor gece?
Gecenin yarısı, rüyaların hançeriyle, gözlerimiz köpükten parmaklarını daldırıyor gibi hayatın içine.
O anda düşlerimiz bitiyor, o anda Paul Celan çıkıyor karşımıza...
Zamanın bembeyaz saçlarında geçmişi düşünürken, kanlı bir tarihin fotoğraflarını siz de görüyor musunuz?
Bir ses duyuyor musunuz uzaklardan gelen?..
Göğün
mavisini, ağaçların yeşil yapraklarını...
Görebiliyor musunuz? Yüreğimizi titreten bir ses, yüreğimizde çocuk gülüşleri, rüzgârların dönüşü, göçmen kuşların gelişi olsun...
Bir barış limanında demir atsın beyaz gemiler, biraz onur olsun, sevgi, aşk, özlem, sevinç.
Seslensin denizin dalgaları...
Seslensin mavi tebeşir evlere bakan derin lacivertliğe, denize inen o daracık sokaklar...
“Kente götürdüğün sepetlerdeki buz şimdi daha çok çiçeklenmekte, kar, güneşte yüzen Bu denize de yağdığı için.

...........
Kumdur
istediğin buna karşılık,
evdeki son gül de
beslenmek istemektedir
bu akşam, kumlarla dökülen
saatlerin elinden”

***

Kumlara dökülen o saatleri düşünün biraz...
Bir çocuğun maviş gözlerini, bir kadının hüznünü...
Hayatın anlamını!
Zindanlardaki kadınları, çocukları, insanları...
Evrensel hukuku!
Aydınlanma Devrimi’ni, demokrasinin bir yaşam biçimi olduğunu...
Barışı, kardeşliği, özgürlüğü! RTE-Davutoğlu politikaları nedeniyle Ortadoğulaşan Türkiye’nin o sorunlara nasıl bulaştığını anlamaya çalışın!
Türkiye bugün Musul’da sınavdan geçiyor...
Türkiye, Musul’da neler olup bittiğini anlayabildi mi?
IŞİD, Musul’u işgal etti, ele geçirdi ve çok sayıda insanı öldürdü, konsolosluğumuzu bastı, çalışanları bilinmeyen bir yere kaçırdı.
RTE’nin ağzından da, Davutoğlu’nun açıklamalarında da “IŞİD köktendinci bir terör örgütü” sözü çıkmadı...
O Musul, tehlikeli bir duruma düştüğünde herkesten önce devreye gireceği yerlerin başında gelen kırmızı çizgi değil miydi? Turgut Özal bunu Körfez Savaşı sırasında anımsatmıştı...
Peki, RTE ne yapıyor? Susuyor,
“IŞİD aleyhine bir
şey söyletemezsiniz” diyor sadece.
Musul yok olma tehlikesiyle karşı karşıya...
Orada yaşayan Türkmenler, Araplar, Kürtler tedirgin...
Paul Celan’ın dizelerinde olduğu gibi...
“Çiçek açmakta bir yaylım ateşi, barış kadar mutlak...”
O yaylım ateşi çiçek açmıyor...
Musul’da katliam yapıyor, köktendinci terör örgütü militanlarıyla...
Onların arasında Türk çocukları da var!

***

Çivit mavisi tebeşirden evler, denize inen dar sokak...
Bir kahve...
Çayımı yudumlarken, kanlı tarihin sayfalarında bir şeyler aramak.
Düşünmek uzun uzun...
Aklı başında herkesin, hükümetin, muhalefetin, gazetecilerin, bilim insanlarının soğukkanlı, barış diliyle konuşması, çözüm araması, doğru dürüst tartışması...
İnsanı sevmesi...
Ayrımcılık yapmaması!
Barışı silahla düşlemek neyin nesidir, topluma anlatması...
Bir kutuplaşma, sivil faşizm.
Kendinden olmayanları “terörist” olarak yaftalaması, korkutup sindirmek istemesi...
Hayat şiirlerde mi, romanlarda mı, öykülerde mi kaldı yoksa!
Uzun bir iç çekiş, düş kırıklığı var mı içinizde bilmiyorum...
Peki, umut rüzgârları esiyor mu çocuklarımız için?

***

Nezval’ın “Yağmur Parmaklı Prag” şiirini anımsıyorum yazımı sonlandırırken...
Hafif poyraz esiyor!
Yeryüzünün eşsizliğini düşünürken haykırıyorum:
“Düşlerimde bile seni dinlemeyi sürdürmek isterken...
Gelirsin bana sanki yüz kere tanışmışım seninle sanki hiç tanışmamışım...
Gelirsin bana
sanki ilk kez görmüşüm seni...”
Umutlarımızı çoğaltmak için belki çıkarsın mavi tebeşir evlerin birinden, yürürsün denize inen o dar sokaktan, “savaş değil, barış” diyerek...
Belki hayatı o zaman kucaklar o kahvede, denize bakarken, tutku duymak, tutkuda aramak gibi seni...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları