Sıyırınca zulmün üniformasını...

14 Aralık 2017 Perşembe

Her yıl olduğu gibi, 2017’de de 10 Aralık İnsan Hakları Günü’ydü. Yargı kararına bile gerek olmadan, işinden kovulmuş, kamudan atılmış, görev yerinden sürülmüş, kürsüsünden sepetlenmiş, okulundan kapı dışarı edilmiş, ordudan uzaklaştırılmış, malı mülkü müsadere edilmiş, beyaz ölüme mahkûm edilmiş binlerin, korkuyla baskıyla sindirilip susmaya mahkûm edilmiş milyonların yaşadığı bir ülkede yine de insan hakları konusunda övgülerle bezenmiş resmi açıklamalar birbirini izledi.
10 Aralık 2017 günü en büyük zulüm de işte buydu.
İktidar canibinden gelen açıklamaların biri, bir zamanlar bu gerekçeye can simidi gibi sarılanların sonra başlarına gelenler ve yaşadıkları büyük hüsran görülünce demode olduğunu sandığımız, klasik “askeri vesayet tasfiye ediliyor” savıydı. Bu kez “kudretlularımız” operasyonun tamamlandığını, askeri vesayetin sona erdiğini muştuladılar.

***

Haklıdırlar, artık askeri vesayet kalmamıştır.
Sıkıyönetimler dönemi tarihe karışmıştır.
Artık zulüm askeri mahkeme ilamlarıyla tescil edilmiyor.
Artık esip gürleyenler albaylar, generaller değil.
Zulmün üniforması yok artık.
Ama bu demek değil ki artık zulüm bitti.
Zulüm üniformasından sıyrılmış olarak devam ediyor.
Zulmün sıyrılan üniformasının altından sarık ve cüppe çıktı.
Onu da sıyırınca, altından, talan, yalan, irtişa (rüşvet) ve iftira çıkıyor.
Üniformayı tasfiye edince, zulüm bitmedi, sarığıyla, cüppesiyle devam etti.
Rakamlar cüppeli, OHAL’li zulmün, üniformalı sıkıyönetimli zulümden bin beter olduğunu gösteriyor.
Üniformalı zulmün on yıllık uygulamasıyla, cüppeli zulüm döneminin bir yıllık OHAL uygulamalarının rakamlarla karşılaştırması için, bu sütunda 16 Eylül 2017’de yayımlanan “OHAL 12 Eylül’ü yaya bıraktı” yazısına bakabilirsiniz.

***

‘Keşke siz de yapsanız!’
Baskıların egemen olduğu, insan haklarının ayaklar altına alındığı yağma ve talan ile yolsuzluk ve rüşvetin at başı yarıştığı zulüm toplumlarında bütün bunlar rüşveti, adam kayırmayı, hırsızlığı, yolsuzluğu gizlemek için yapılır. Bunların panzehiri ise açıklık ve şeffaflıktır. Demokrasilerde yolsuzluğa, yoksulluğa, talana, yağmaya karşı en iyi çare açıklık, saydamlıktır.
Bu yüzdendir ki, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendisi ve ailesinin mal varlığının araştırılması için önerge vermesini herkes candan desteklemeli, özellikle iktidar kanadının politikacıları da, Kılıçdaroğlu’nu örnek alarak aynı yolu tutmalıydı.
Ama ne gezer!
Kılıçdaroğlu’nun “mal varlığımı araştırın” çağrısına karşı AKP’den ilk tepki gösteren Mustafa Şentop, çağrıyı siyasi manevra olarak yorumladı ve benzerlerinin daha önce görüldüğünü söylerek yan çizeceklerinin ilk işaretlerini verdi. Herkes de “tabii kabul etmezler, sıranın kendilerine gelmesinden korkarlar” diye düşündü.
Şimdi Mustafa Şentop’a verilecek yanıt basittir:
- Üstadım, keşke arada siz de böyle siyasi manevralar yapsanız da, yolsuzluk ve rüşvetler üzerindeki örtüler kalksa!
AKP hiçbir şekilde yolsuzluğun, hırsızlığın, rüşvetin üstüne gitmemiştir.
Almanya’da ortaya çıkarılan, ama kaynağı Türkiye’de olan Deniz Feneri davası ne oldu?
Örtbas edildi!
Bir kumpas olduğunu kimsenin yadsımadığı, ama içindeki yolsuzluk ve hırsızlığın fahiş şekilde sırıttığı 17/25 Aralık olayları sırasındaki rüşvet iddiaları ne oldu?
Örtbas edildi!
Ama bunlar yanlış hesaplardır ve yanlış hesap, her zaman Bağdat’tan değil, kimi zaman da New York’tan döner.
ABD, Sarraf’ın itiraflarını kullanmak istiyor buna şüphe yok.
Buna karşı en iyi çare, yolsuzluğu, hırsızlığı, rüşveti burada yargılamak değil miydi?
Sarraf’ı casuslukla suçluyorlar.
Sarraf’ı casus haline getirenler kimler? İtiraflarından yararlanmaya çalışanlar mı? Yoksa hırsızlık ve rüşveti kutsal devlet sırrı haline sokanlar mı?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları