Geriye Ne Kalır?

29 Aralık 2017 Cuma

Olağanüstü Hal, normal yasal yollarla, devletin klasik kurallarıyla üstesinden gelinemeyen durumlara hâkim olabilmek için icat edilmiş bir yönetim biçimidir. Bizdeki ise rejimi değiştirmek için kullanılmış bir fırsatın adıydı; şimdi durum biraz daha farklıdır. Yeni kararnamelerle “sivil silahlı güçlere” “yasal” koruma sağlamak, mevcut önlemlerin yeterli olmadığını, toplumu yönetmekte, politika üretmekte zorlukların arttığını, cendereyi bunun için biraz daha sıkma gereksinimi duyduklarını, fırsatı kullanmanın sonunun geldiğini anlatıyor.

***

Yineleyelim, eski önlemler yeterli olmuyor. Bir süre daha, belirli ödünler karşılığında “toplumsal rızayı” uzatma olanakları tükendi. Rejim değişikliğine baştan beri itiraz edenlerde, kazanmanın köklü değişiklikle mümkün olacağını öngörenlerde hareketlenme eğilimi güç kazandı. Yürüyüşlerde, protesto gösterilerinde, farklı toplum kesimlerinde talepler doğrultusunda hareketlenme de bunu gösteriyor. Ekonomideki daralma, abartılmış büyüme istatistikleri, yakın gelecekle ilgili kriz öngörüleri de yönetememenin geçici değil, kalıcı olduğunun işaretidir.

***

Öyleyse gönüllü olmasa da rızayı zorlamanın, bunun için OHAL önlemlerini sıkılaştırmanın, militan güçlere sağlanacak yasal destekle korkutma, ürkütme faktörünü güçlendirmenin zamanı gelmiş demektir. Dışarıdaki direnişi kırmanın, toplumsal rızayı bir şekilde sürdürmenin yöntemlerinden birisi de, dışarıyı içeriyle korkutmaktır. İçeriyi hem bu amaçla kullanabilmek, hem de sıkıca denetleyebilmek için aşağılamak, tek tipe sokmak, yasalar ve yargı ile değil, yürütmenin kararı ile “hükümlü” sayıldıklarını onlara hatırlatmayı gerekli gördüler.

***

Konu ile ilgili tartışmanın AKP saflarında cılız bir şekilde kendini göstermesi de yönetememe meselesinin ciddiyetinin işaretidir. İktidarı yitirmenin bir adım sonrası, yakın tarihte görüldüğü gibi, hesap vermektir; bu tarihin yaklaştığı kaygısını taşıyorlar. Bu nedenle de kimi adımlara görünüşte karşı çıkmayı, saf değiştirmeye hazırlanmayı, bir önlem olarak, tehlike anında sıyrılmayı umuyorlar.
Bir ikinci neden ya da umut ise muhtemel bir değişiklikte, dış destek ve muhalefetin “hoşgörüsü” ile iktidarı alma, yönetebilen olma hayalidir.

***

İdeolojik çerçeveyle sorunu olmayan, iç ve dış politikadaki başarısızlıklardan başkaca kozları bulunmayan eskilerin, gidişi durdurmak gibi bir fonksiyon üstleneceklerini düşünmek yanıltıcıdır. Böyle bir umuda kapılmak gidişe gerçekten son verebilecek güçleri de sahte umutlara, tuzak ittifaklara sürükleyerek, hareketsiz bırakmak olur. Gerçek şudur ki, her karara imza atmış eski Cumhurbaşkanı’nın da her türlü işlemin suç ortağı olan küskünlerin de siyaseti etkileme güçleri yoktur.

***

Rejimi değiştirmeyi büyük ölçüde başarmış olan iktidar artık yönetmekte zorlanıyor, çareyi baskıyı artırmakta görüyor. Muhalefetin de harekete geçmekte gecikmenin baskıları daha da artıracağını düşünmesi, eylemi öngörmesi gerekmez mi? Beklerseniz, etkili bir yöntem olan baskı, yönetebilmenin başka bir biçimine geçişi en azından kısa sayılmayacak bir dönem için sağlayacaktır. Bu ise Türkiye için her açıdan telafisi imkânsız kayıpların artması, tedavinin uzun bir süreyi, süreci gerektirmesi demektir.

***

İktidar partisi keskin ve sert adımlar atıyor; karşılığı eşdeğer olmazsa; “yitirilecek hâlâ bir şeyler var, ne kadar kaldıysa hiç değilse onu koruyalım” kaygısıyla hareket edilirse, bilmeli ki geriye ilaç niyetine de olsa pek bir şey kalmayacaktır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları