Siyaset Isınırken Sol

05 Ocak 2018 Cuma

Siyaset sahnesinde bilinenlerle bilinemeyenler arasındaki ilişki yakın gelecekle ilgili öngörülerimizi etkiliyor. Şimdilik yalnızca genel gidiş konusunda kabaca bir şeyler söyleyebiliyoruz. Yanıtsız sorular az değil: Seçimler zamanında yapılacak mı? Erken seçime mi gidilecek? Acaba “18 Brumaire” gibi bir trajedi ya da komedi ile karşılaşma şanssızlığı da olasılıklar içinde mi?
Bütün bu karmaşık tabloda, gittikçe artan hayat pahalılığı, bozulan gelir dağılımı halk sınıflarını nasıl etkiliyor?

***

Aslında bu son soru, solun en önemli sorunu, yanıtlamakta, siyasetle bağını kurmakta en fazla güçlük çektiği sorudur. Ama sol parti ve hareketler, bu konu da dahil, toplumsal gelişmeleri değerlendirme, onlara müdahil olabilme konusunda belirsizliğe karşın, hemen her alanda kendini gösteren bağımsız hareketlenmelerle aktif olarak ilgilidirler; bu konuda bir tembellik içinde oldukları söylenemez. Yine de soldaki siyasi parti ve hareketler, şimdilik süreçlere müdahale edebilecek güçte, daha önemlisi hazırlıkta görünmüyorlar.

***

Son elli yılda teori alanında çalışmaya ilgi de büyük ölçüde arttı. Ülkenin, dünyanın somut sorunlarının, bilimsel teknik gelişmelerin teorik çerçeveye etkilerini araştırma, yanıtları cesaretle tartışma çabalarının yoğunlaştığı ortada. Bu da muhtemel bir devrimci yükselişte geçmişe göre teorik açıdan daha donanımlı olunacağı, moral bozukluğunun aşıldığı anlamına gelir. Öyleyse başlıca sorun halk sınıfları ile ilişki sorunudur. Burada da bamtelinin, yaşamsal noktaların doğru saptanması, halkla diyaloğun henüz ortaklaşamamış dilinin keşfidir dersek abartılı bir şey söylemiş sayılmamalıyız.

***

Dar anlamda siyaset ile halkın yaşamsal sorunları genellikle çakışmaz. Kurulan ilişki dolaylıdır. Bugün siyasetin temel sorunları, yazının başında sorulan sorulardır. Daha fazlası, daha inceleri eklenebilir: Örneğin “Abdullah Gül faktörü ne ölçüde siyaseti etkiler” sorusu da bunlardan birisidir. Belki de sol açısından en önemsizidir. Öyle ya; bu “uyuşmazlık”, farklı anlayışların, farklı programların çatışması değil; üslup farkları bir yana partisinin doğrultusundan milim ayrılmamış Gül, Türkiye için neden önemli olsun ki?

***

Türkiye’ye büyük zarar veren darbeci Cemaat ile iktidar partisinin hâlâ sonuçlanmamış kavgasına, yeni bir uyuşmazlığın eklenmesi muhalefet açısından kuşkusuz olumsuz bir gelişme sayılmaz. Ama bu çatışmanın siyaset sahnesini ne ölçüde, ne yönde etkileyeceğini tam olarak bilemiyoruz. Akla gelen sorulardan birisi “acaba yeni bir Ekmeleddin olayı ile mi karşı karşıyayız” sorusudur. Gerçekçi bulunmadığı ortada. Ama neresinden bakarsanız bakın Gül’ün aktif katılımı siyaset sahnesini etkileyecek bir gelişmedir.

***

Siyaset, denenmiş, olgunlaştırılmış ilkeler ışığında somut durumlarla ilgili tutum geliştirebilme sanatıysa eğer, solun da birlikte hareket etmeyi başarmak gibi bir derdi var demektir. Bu nedenle hazırlık düzeyi ne olursa olsun “muhalefet güçleri, dar, ama ufuk açıcı hedeflerde bir araya gelebilecek mi” sorusuna olumlu yanıt vermek gerekiyor. Hedeflerde birlik sorunu, yalnızca dar anlamda solu değil, sosyal demokratlarla güçbirliğini de zorlayan, daha geniş bir birlikteliği öngörmelidir. Suçlanma kaygısıyla tedirgin, adım atmakta zorlanan, yaftalanmaktan korkan siyasiler değilsek kuşkusuz.

***

Muhalif siyasi partiler, hareketler birlikteliğin zorunluluğunun farkındadırlar diye düşünüyor, söylemekten kendimi alamadığım sözlerimin “hariçten gazel okuma” sayılmamasını diliyorum.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları