Özgür Mumcu

Milleti bölmek

17 Ocak 2018 Çarşamba

Otoriter rejimlerin en belirgin özelliklerinden birinin toplumu kutuplaştırıp bölmek olduğu malum. Çok defa da belirtildi. Bu sadece ülkemiz için değil bütün bu tür rejimler için geçerli.
Milleti bölmek, bir kısmını millete dahil olmamakla hatta millet düşmanlığıyla suçlamak bir otoriter rejim geleneğidir. “Gerçek” milleti sadece kendisinin temsil ettiğini ileri sürerek, kurduğu rejimi desteklemeyenleri düşmanlaştırmak da öyle. Bunun sonucu iktidar yanlılarına ayrı, muhaliflere ayrı bir hukuk rejiminin uygulanması. Önce birinci sınıf vatandaş, ikinci sınıf vatandaş ayrımı yapılır. İkinci sınıf vatandaşların temel hak ve özgürlükleri kısıtlanır. Ardından ikinci sınıf vatandaşlar mücadele edilmesi gereken bir kitle, milli bedene yabancı tedavi ve tasfiye edilmesi gereken bir unsur olarak tanımlanır.
Sayın Erdoğan’ın başkanlık seçiminin “yerli ve milli” olanlarla “ipi başka mahfillerin elindekiler” arasında geçeceğini söylemesi de bu sebeple. Referandumda başkanlık sistemine karşı oy kullananlar çoktan ipi başka mahfillerin elinde, kökü dışarıda, millet dışı ilan edilmiştir. Başkanlık seçiminde Sayın Erdoğan’a oy vermeyenler de aynı muameleye tabi tutulacak.
1930’larda yaşamıyoruz ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra demokrasi uluslararası meşruiyet bakımından hayati bir konumda. Bu sebeple otoriter rejimler, şekli de olsa demokrasi varmış gibi davranmayı tercih ediyor. “Özgürlükçü olmayan demokrasi” diye adlandırılan bu rejimlerin iyi bir örneği de ülkemiz.
Milletin gayri milli ilan edilen kesiminin tamamen düşmanlaştırılıp siyaset dışına itilmesi de bu sebeple önemli. Her parti Bahçeli’ninki gibi iktidara eklemlenemez. Ancak şekli demokrasinin gereklerini yerine getirmek için iktidarla uyumlu, uysal bir muhalefete de ihtiyaç var.
Ana muhalefet partisi üzerinde kurulan baskı, Canan Kaftancıoğlu’nun il başkanı seçilmesiyle başka bir seviyeye çıktı. Burada amaç, CHP’yi arzu edilen uysal konuma getirmek. Bunu yaparken de parti içindeki, her demokratik partide bulunması olağan farklılıkları derinleştirmek. Mümkünse CHP’yi bölerek zayıflatmak.
Unutulmasın ki, bu iktidar bir gün “milliyetçiliği ayaklarının altına alır”, ertesi gün en milliyetçi kesilir. Bir gün Öcalan’ın mektubunu okutur meydanlarda, ertesi gün milletvekillerini hapse attırır.
Müttefikleri sürekli değişir ancak değişmeyen bir özelliği vardır. Kendisiyle kim ittifak kurmuşsa bir daha gün yüzü görmemiştir.
Muhalefetin “uysallaşma” tuzağına düşmeden, milletin bir parçası olduğu konusunda iktidara hesap vermek zorunluluğunu hissetmeden, demokrasiye geçmek için geniş bir işbirliği tabanını yakalaması gerek.
Milleti bölerek büyümenin de elbette bir sınırı vardır. İktidar o sınıra dayanmışa benzemektedir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları