Ne yapmalı?

23 Ocak 2018 Salı

Afrin’e, havadan bombalamadan sonra kara harekâtı da başladı.
Şimdi toplumumuza egemen olan savaş çığlıkları ve zafer naralarıdır.
Aslında sevinç çığlığı ile zafer narasının gereği yok.
Çağımızda zafer savaş değil, barıştır.
Ne var ki bu ortamda bu gerçeği anlatmak, aklın ve sağduyunun yolunu göstermek güçtür, ama yine de bıkmadan usanmadan bunu yapmak zorunludur.
Hamasetin egemen olduğu, savaşın iktidar ve destekçisi tarafından seçim yatırımı bir iç politika malzemesine dönüştürülmeye çalışıldığı bu ortamda kahramanlık, savaşı değil, barışı savunmaktır.
Bunun için her şeyden önce soğukkanlı olmak ve durumu hamasi duygulardan, etnik saplantılardan arınmış olarak irdelemek gerekir.
Bu tür saplantılardan arınmış olarak bölgeye bakarken Kürt realitesinin gereklerini anlamaya çalışmak, bizi bu noktaya sürükleyenin, bölgede sınırları değiştirmeyi ve en büyük özelliği Washington’ın dümen suyuna girmişlik olan birimler yaratmayı hedefleyen Amerikan emperyalizminin oyunları olduğunu görmemizi engellememelidir.
Bunları yaparken bir yandan da “nihayet içine sürüklendiğimiz savaşın, bir an önce, kalıcı ve adil bir barışa dönüşmesi için ne yapmalı” sorusuna doğru yanıtları bulmak zorundayız.

***

Şimdi “ne yapmalı”nın yanıtlarına geçelim:
• Türkiye’nin kendi sınırları dışında komşu ülkenin toprakları üzerindeki operasyonunun uluslararası alanda, şu anda resmen kabul görmeyen meşruiyete kavuşabilmesi için, Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve bölgede istikrarı sağlamaya yönelik olması gerekir.
Bunun için de Şam’ın, şu anda, İran ve Rus birliklerinin aksine davet edilmeksizin kendi toprakları üzerinde bulunan TSK’nin operasyonlarına zımni onay vermesi gerekir.
Bu sonuca varmamız da her şeyden önce, bugüne dek itelediğimiz kakaladığımız, dışladığımız, horladığımız, “Esed” diye küçümseyerek karşımıza aldığımız Esad ile Rusların aracılığıyla temas kurmak ve onu operasyonun hem Şam’ın hem de Ankara’nın çıkarına olan Suriye’nin toprak bütünlüğünü, Şam yönetiminin egemenliğinde sağlamaya yönelik olduğu ve onunla sınırlı kalacağı konusunda ikna etmemiz gerekir. “Esed takıntısı”ndan sıyrılmış akıllı bir politikayla bu mümkündür.
• Türkiye tüm bölgedeki Kürtlerin yazgısını belirlemekte son söze sahip bir güç değildir ve olamaz da. Ayrıca Türkiye, Kürtleri kendi için bir tehdit olarak görmemelidir. Kürtler Türkiye için tehdit değildir. Türkiye için tehdit PKK ve onun uzantısı PYD’dir.
Bu gerçek herkese iyi anlatılmalı ve bizzat Türkiye tarafından iyi özümsenip içselleştirilmelidir.

***

Türkiye şu gerçeği herkese açık, net ve inandırıcı biçimde anlatmalıdır.
- Bizim için tehdit olan terör örgütü PKK ve uzantısı PYD’ye karşıyız! Kürtlere karşı değiliz!
Türkiye bölgede ve ülkesinde Kürtler ile Türklerin yan yana ve birlikte barış içinde yaşamaları ilkesini özümsediğini hem Kürt kardeşlerimize hem de dünyaya ilan ve davranışlarıyla da ispat etmelidir.
Bunun yolu da hem ülke, hem de bölge bazında Kürt kimliğine saygıdan geçer. Türkiye’nin insanları buna hazırdır.
Ancak böyle bir birlikteliğin sağlanması, etnik saplantıları, şovenizmi alt edebilecek olan tek güç demokrasinin hem ülkeye, hem bölgeye egemen olmasıyla mümkündür.
Bu durumda yapılması gereken, ülkede demokrasiyi egemen kılarken bölgede de demokratik rejimlerin desteklenmesi ve istikrar ile bütünlüklerinin savunulması olacaktır.
Suriye’de boy gösteren Amerikan emperyalizmi destekli PKK - PYD tehdidini ortadan kaldırmak, bölgede ve ülkede adil ve kalıcı barışı egemen kılmak için yapılması gerekenler bunlardır.
Demokrasiden yana olan güçler için bu, yaşamın doğal gereği, kaçınılmaz bir davranış biçimidir. Demokrasi karşıtları için ise bu olması gerekenler, asla gerçekleşmeyecek, gerçekleşmesine de zaten temelden karşı oldukları bir ütopyadır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları