Bir anakronik zorlama olarak imam hatipler

07 Şubat 2018 Çarşamba

Hafta sonu Ozan Çepni kardeşimiz Cumhuriyet’te AKP’nin gözbebeği imam hatiplerin halipürmelali üzerine nefis bir “serimleme” sundu bize.
MEB Strateji Geliştirme Başkanlığı’nın performans programı hazin verilerle dolu: İmam hatipler, başarıda son sırada. Bakanlık, 76 başarı ortalaması hedeflemiş, ama bu, 64’te kalmış.
Bakanlık, bütçesinin yarısından fazlasını dini etkinliklere ayırmış: Kur’an-ı Kerim okuma yarışmaları; hafızlık ve ezan okuma yarışmaları; Kırk Hadis etkinlik yarışmaları; “Dini Kavramlar Kitapçığı” hazırlamalar; Diyanet destekli yaz eğitim etkinlikleri, vs.
Bunca etkinliğe rağmen imam hatipler sanat, bilim, kültür ve spor faaliyetlerine katılımda sonda yer alıyor. Oysa meslek liselerinde yüzde 100, genel liselerde yüzde 90 oranında bu faaliyetlere öğrenci katılımı...
Demek ki ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar hayatın nabzını ne imam hatipten yana attırabiliyorlar, ne de bu okullardaki çocuklara “zamanın ruhu”nu yakalama yolunda bir formasyon kazandırabiliyorlar.
Dindar nesil” diye tutturdukça, bırakın yeni kuşakları dindarlaştırmayı, dindar neslin çekirdeği denilebilecek imam hatipleri bile yetersizlik batağına sürüklemiş durumdalar.
İnsanlığın bugününe ilişkin genel evrensel bir sorunu “geriye doğru” okuyup değerlendirmekten kaynaklanan bir “anakronizm”in (zaman-dışılık) payı olduğunu da düşünüyorum ben bu hazin tabloda...
Bu iktidara “akıl takımı” olanların önemli bir kısmı, 1990’ların başında küresel kapitalist ekonomi-politik açılımla birlikte düşünce dünyasına egemen olan, Batı çıkışlı “postmodern” dalganın “nimet”lerinden de yararlanma yoluna gittiler.
Postmodernizm, modernliğe itiraz, onunla hesaplaşma girişimi idi.
Ama “modernite”nin içinden, onu baz alarak getirilen bir itirazdı bu. Moderniteyi “geriye” değil, ileriye doğru bir eleştirme, sorgulama, değilleme girişimi...
Bilimi ve bireysel aklı gerçeğe ulaşma yolunda tek ve mutlak otorite sayan modernitenin böyle yaparak yeni bir “total iktidar” ürettiği iddiasından çıkış bulan postmodernizm, basitleştirmek gerekirse, “göreliliğin mutlaklığı” karşı teziyle “doğru çoktur”, “gerçek de inançtır” demeye getiriyordu.
Bu postmodern “dalga”nın modernliğin beşiği Batı’da yerli yerine oturan bir karşılığı vardı. Ama Batı-dışı ve “modernleşme”si hayli güdük, zayıf, prematüre toplumlardaki karşılığı, bir “garabet” oldu. Bize özgü olarak somutlaştırmak gerekirse, postmodernizm, Türkiye’de Kemalist modernleşme girişiminden gelenekçi-dinî muhafazakârlık doğrultusunda nefret edenlere ilaç gibi geldi.
Kemalist modernizm, “yukarıdan aşağı”dır, bürokratiktir, kabul...
Ama o, ortaya konduğu 1920’ler dünyasında “zamanın ruhu” ile uyarlı, eşzamanlı idi.
Bizim dinbazlar ise postmodern düşünce çığırı ile eşzamanlılar, ama onu kendi ideolojik takıntıları doğrultusunda bir hayli “sakat” okudular.
Postmodernizmin modernliğe itirazlarından “pre-modern” (modern-öncesi) bir dinî-gelenekçiliğin ihyasına koyuldular.
Marx’ın kapitalizm eleştiri, sorgulama ve değillemesini alıp feodalizme dönüş veya “Yaşasın feodalizm” şeklinde yorumlayıp eylemlenmek gibi bir durum, iyi mi?!
Öyleyse postmodernizmle “senkronize” olma durumu, bizimkileri siyasi-ideolojik bir “anakronizm”e sürükledi.
Anakronizm, yani herhangi bir şeyin (olay, eylem, girişim) içinde bulunduğumuz zamanla “kronolojik” açıdan uyumsuz, uyarsız ve uygunsuz olması.
Kemalist modernleşme, zamanında dini bireysel plânda sınırlayıp kenara mı çekmişti, dünyada da “modernlik” adına genel bir hayal kırıklığı mı hâkimdi?..
O halde gün bu gündür, vur hem nalına, hem mıhına dinselliği her yere; patlat imam hatipleri, Kur’an kurslarını, Diyanet fetvalarını, Osmanlı abartmalarını, tarikat-cemaatlerin “Ben de isterem”ciliklerini, dinî yurt-vakıf rezaletlerini, çocuk yaşta evlilik arayışlarını!..
Ama işte “mızrak” çuvala sığmıyor.
MESH” (medya, eğlence, şov) endüstrisinin; görsel kitle kültürünü; “Mobil” çağının; android uygulamalar ve robot-insan aşamasının katastrofik küresel-postmodern dünyasını hafızlıkla, Siyer okumalarıyla, “Kırk Hadis”le karşılamak gibi trajikomik bir tutum içindeler ve yaptıkları da en çok “Kutsal”ı zarara sokuyor.
Kemalist modernleşme dini yok saydı diyorlar ya, Diyanet’i de o kurdu, İlahiyat’ı da o açtı, imam hatipleri de o hayata geçirdi; modernizmle uyarlı bir “seküler dinsellik” kotarma hayali ve hedefiyle tabii...
Kemalizmin (içerisinde de yetiştikleri) bu kurumlarını aldılar ve anti-Kemalist bir hınçla parlattıkça parlattılar, parlattıkça parlattılar ve de patlattılar.
Ama elde patlattılar!..
Kemalist modernizm, imam hatipleri sınırlamaktan yanaydı ve öyle yaptı.
Bunlar, postmodern dinbazlıklarıyla imam hatipleri yaymaktan yana oldular.
Ve onları sonuncu yaptılar. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları