Ayşe Emel Mesci

Hassas ülkem

12 Şubat 2018 Pazartesi

Bu ülkede “hassas” sözcüğü ne zaman siyasilerden, bürokrasinin ve kamu görevlilerinin çeşitli basamaklarına doğru yayılmaya başlasa, içimi bir ürküntü kaplar. Çünkü aşırı “hassaslaşan” bir devletin, “hassasiyetler”den vazife çıkarmayı seven, vazifeşinas yurttaşların elinden neler gelebileceği hakkında, son altmış yıla bizzat tanık olmuş pek çok kişi gibi elbette benim de naçizane bir fikrim var.
Oysa devletlerin “hassasiyet” gibi daha çok insana, hatta tüm canlılara uygulanabilecek bir sözcükten uzak durmalarında; davranışlarını “duygusal” değil rasyonel temeller üzerinde inşa etmelerinde; kamuoyunu ve özgür tartışmayı baskı altına alıcı hassasiyet propagandaları yürütmemelerinde sayılamayacak kadar çok fayda vardır. Bu tarz alınganlıklara göre cepheleşmek, zaten oldukça yıpratılmış durumdaki toplumsal harcı iyice zedeleyeceği gibi, sağduyunun ve aklın iyice baskılanmasına, “cinnet hali” aktörlerinin sesinin makul düşünceyi bastırmasına yol açar.

Çevreci Afacanlar
“Hassas” sözcüğü yine nerede karşıma çıktı da bu kadar uzun uzun üstünde durma gereğini duydum?
2 gün önce Cumhuriyet’te çıkan habere göre, İzmir Toprak Sahne Tiyatrosu’nun “Çevreci Afacanlar” adlı çocuk oyunu, Eğitim-Sen Akhisar Şubesi tarafından Akhisar’a davet edilir ve şube başkanı okullarda oyunla ilgili tanıtım yapılıp afiş asılabilmesi için İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne başvurur. Bu başvuru müdürlük tarafından şu gerekçeyle reddedilir: “Ülkemizin içinden geçtiği bu hassas dönemde savaş karşıtlığı gibi siyasal söylemlerin çocuklarımıza sunulmasının sakıncalı olduğuna karar verildiğinden okullarımızda oyun tanıtımı ve afişlerinin asılması uygun görülmemiştir.”
Peki, ne yapılacak? Ülkenin içinden geçtiği her “hassas” döneme göre çocuklara sunulacak değerler ve söylemlerde değişikliğe mi gidilecek? Örneğin birçok okulda, birçok kamu binasında, meydanlarda hâlâ asılı duran şu güzel söz, bu “hassas” dönem hesaba katılarak, okullardan kaldırılacak mı: “Yurtta sulh, cihanda sulh?”
Akhisar İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün, savaş karşıtı bir bildiri kaleme alan Türk Tabibleri Birliği’ne (TTB) ve TTB’nin fikrini değil, o fikri açıklama hakkını savunan Türkiye Barolar Birliği’ne yönelik hücumların belirlediği siyasal iklimden de etkilenerek böyle bir karar aldığını tahmin ediyorum. Yoksa 2005 yılında yazılmış ve ana temasını çevre temizliğinin oluşturduğu bir çocuk oyunundan bugünkü “hassas” döneme ilişkin sonuçlar çıkarmaya uğraşmazlardı.
Ama zaten temel sorun da burada yatmaktadır: Bu tarz “hassasiyetler” suyun üzerinde zeytinyağı gibi yayılır, anlık tepkileri, korkuları, tavırları belirlerler. Aklı, sağduyuyu baskılarlar. Makul sesleri sustururlar. Sonra izin verilirse derinlere nüfuz eder, suyun yapısını bozarlar. Bunu mutlaka engellemek gerekir. Çünkü su yaşamsal bir maddedir. Bozulması felakettir. Ülkeler için de toplumsal harç öyledir, bir kere bozuldu mu onarmak zor olur. Baskılarla, “hassasiyet” gerekçeleri ardına sığınarak toplumsal harcı bir arada tutamazsınız, olsa olsa açılan çatlakları geçici bir süre gözlerden gizleyebilirsiniz, o kadar. Bunu herkesin dikkate almasında yarar var. Asıl “hassas” konu, asıl “beka” sorunu budur.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Dünya bir sahnedir 1 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları