Hep Kazanırlar mı?

09 Mart 2018 Cuma

Siyasette biliyoruz oyun çoktur. Şimdilerde moda olan, algı yöntemiyle çaresizliğimize, daha baştan kaybettiğimize bizi inandırmaktır. Biz gerçeği ararken, onu zorlar, değiştirmeye çalışıp çabalarken, gerçekte
yokuş aşağı giden, uzatmaları oynadıklarının farkına varanlar, içtikleri su ayrı gitmeyen “yeni” dostları ile ağız birliği halinde, “Sizi çoktan çizdik, ne yapsanız boşuna, kazansanız da kaybettiniz” diye üst perdeden konuşuyorlar.
Onlar, entelektüel palavracıların icadı “post-truth-gerçek ötesi” saçmalığının zavallı çömezleridirler.

***

Ama gerçeğin öylece yola geleceğini sanmak ne büyük yanılgı. Hayatın tadından tuzundan, değişimin yasalarından haberi yok onların: Birincisi, gerçek değiştirilmek içindir; ikincisi, zamanın ruhuna teslim olanlar gerçeği değiştiremezler; üçüncüsü, bin türlü dalavereyle zirveye çıkmış olanların düşüşünün beklenenden daha hızlı olacağını anlatır. Post-truth numaraları ise hiç işe yaramaz, düşeceksen düşersin. Bu kadim kuralı bilmeyenler değişimin anlamından öylesine uzaktırlar ki zorbalıkla insanları, halkı, kitleleri korkutabileceklerine inanır, içi kof özgüvenin insanları sinirlendirdiğini hiç hesaba katmazlar.

***

Oysa sinirlenir insanlar. Haklarının ellerinden alınmasına sinirlenirler, başkalarının kendilerinin yerine karar vermesine, özgürlüklerinin ellerinden alınmasına sinirlenirler. “En iyisini devlet bilir, devlet de zaten biziz” lafına sinirlenirler. Üç kuruş için neyi muhafaza edeceğini bilemeden köşe başını tutmuş trollere hem acır hem sinirlenirler.

***

Erken seçim eğik düzlemindeyiz. Ellerini çabuk tutmalarının nedeni, her koşulda iktidarda kalabilmenin, yasadışı, gayri meşru düzenin efendilerini kurtarabilmek içindir. Halkla, seçmenlerle alay edercesine “yasa” hazırlayanlar açık açık “iktidarda kalabilmek için ne gerekiyorsa onu yaparız” zorbalığındalar. Ama yine de işleri zor; bu kez itiraz edenlerin daracık sokaklarda kalmayacağını, iktidarların meydanları sürgit halka kapatamayacağını, sık sık kendini hatırlatacağını bir tarih bilgisi olarak öğrenecekler, devlet dersinden sıfır çekeceklerini göreceklerdir.

***

Görecekler midir? Hiçbir sonucun garantisinin olmadığını, çoğunluk olmanın her zaman işe yaramadığını görürler. Ama olasılıklar tek taraflı değildir. Gerçeği öğrenmek, değiştirmek için, işin içinde, kirli dünyanın ortasında olmak gerekir. Zamanımızın akıllı yani ukala mühendisleri şimdilerde pek moda “yapay zekânın” yapaylıktan sürekli değişen gerçekliğe doğru ilerlediğini söylüyorlarsa, bunun, insanın pratik içinde kendisini hep yeniden gerçekleştirmesi ile ilgili olduğu, bunun da unutmadıysanız eğer, ünlü tezlerde pek veciz, pek derin anlatıldığıdır.

***

Post-truth, bilinç kayması sahtekârlığıdır. Hastalıklı ruhların kutsanmasıdır. Sahtekârlık gündelik kirli politikanın sırıtkan yüzüdür. Gerçek ise sürekli değişen karakteri, karmaşık, dolayımlı ve yalın diyalektiği ile “ne varsa algıda var, değiştir kazanırsın” “bin kere söyle inanacaklardır” diyen sahtekârları aptal dünyalarında yapayalnız bırakır.

***

O zaman ne olur biliyor musunuz? Hayal kırıklığı yaşayacaklarını anlamaya başlar, büyük olasılıkla çılgınlaşırlar. Bizse öğrendik, öğreniyoruz. Birlikte olmanın zorunluluğunu, değişimin erdemini, halka dokununca dokunulacağımızı, değiştirince değiştirileceğimizi, etkileyince etkileneceğimizi, aşkın gücünü, nesnelliğin yalnızca yeri geldiğinde verimli ya da çorak bir zemin olacağını, hayata yakışır yaşamanın hiç ama hiç kolay olmadığını keşfettik sonunda...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları