Kim Hasım, Kim Hısım? / 4

12 Eylül 2008 Cuma

Yeni emperyal güç denkleminde AB’cilik, ABD’cilik, Rusya’cılık senaryolarışimdiden tedavüle girmiş görünüyor

Saflar yeniden şekilleniyor

Rusya-Gürcistan savaşı dünya açısından önemli bir kilometretaşı. Yaygın görüş; dünya, bir yanında ABD ve ABnin diğer yanında ise Rusya, Çin ve İranın yer aldığı yeni bir iki kutuplu dünya düzeniile karşı karşıya... Ne kadar doğru?

Önümüzdeki fotoğrafı iki kutuplulukaçıklamıyor. Rusya-Gürcistan gerilimi, ABDye dünyaya hükmetme kapasitesinin sınırlı ve zayıflamakta olduğunu ve dünyanın tek ve mutlak belirleyici gücü olmadığını hatırlattı. Yeni olan şu: Rusya sahneye çıktı ve küresel müdahaleci bir güç olduğunu ilan etti. Diyebiliriz ki, bugün AB-Rusya çelişkisinin ve AB-ABD işbirliğinin karakteri değişmiştir. AB, ABD ve Rusya, artık çeşitli düzeylerde hem hasım, hem hısım ilişkisi olan emperyal güçler...

AB-Rusya ilişkilerinde yeni olan 

SSCB döneminde, Batı Avrupa kapitalist devletlerinin varlık koşullarını tehdit eden Rusya, AB açısından bugün önemli bir enerji tedarikçisi ve pazar. Bunun yanında Rusya, Kafkasya, Doğu Avrupa ve Orta Asyadaki periferi ülkeleri ve Kuzey Kutbu gibi tartışmalı alanlarda ve enerji kaynaklarında hâkimiyet kurma mücadelesiyle, James Petrasın deyişiyle, gelişmekte olan emperyalist bir güç...

Avrupa Birliği (AB), Rusyanın egemenlik sahası BDTye enerji bağımlısı ve bu büyüyen pazarı önemsiyor. Biraz da bu yüzden bu savaş süresince ve daha önce Gürcistan ve Ukraynanın NATOya katılmalarına ilişkin görüşmeler sırasında ABD ile tam da örtüşmeyen, kaypak bir tavır sergiledi. ABnin Gürcistan meselesinde Rusyaya fırsatta başını okşatan bir tutum geliştirdiği gözlerden kaçmıyor.

AB-ABD arasında değişen ne?

Yeni dönemde AB-ABD ilişkilerinin kimyası da değişime uğruyor. Hatırlayalım; II. Dünya (Paylaşım) Savaşının ardından Batı Avrupa devletleri tahrip olmuş ekonomileri ve askeri aygıtlarıyla, SSCBnin tehdidi altındaydılar. Yıkık ekonomilerini ayağa kaldırmak ve komünizm tehdidikarşısında koruma sağlamak için ABDye evet dediler. Bu evet ile gelen, SSCByi sınırlandırırken, öte yanda Batı Avrupayı ABDye tabi kılıyordu.

Bugünün Avrupası ise kendi askeri mekanizmalarını güçlendirme ve uluslararası müdahalelere uygun hale getirme yolunda. Hızla genişleyen AB ekonomik güç açısından da 1970lerden bu yana bir yükseliş içinde ve pek çok sektörel yarışta ABDden daha iyi durumda.

Bugün AByi rahatsız eden şey şu: Doğu Avrupaya ABD üsleri, füze kalkanları kurulmasından AB çok da hoşnut değil. Bunların görünür hedefi Rusya olsa da AB biliyor ki, bu tezgâh, Avrupayı kontrol altında tutmaya da hizmet edecek, Avrupanın askeri kapasitesini sınırlayacak. Bu durum NATO içinde çatlaklara da yol açmış durumda. AB-ABD ilişkisinde karakter değişikliği başka durumlarda da gözleniyor. Mesela;

AB, Irak işgalinde ABD ile görüş ayrılığına düştü,

NATOnun genişletilmesi ile ilgili ABD önerilerine atlamadı,

ABDnin İrana saldırı-tecrit siyaseti yerine, AB, yaptırım-diplomasi-işbirliği siyasetini izledi,

ABDnin Africomu (ABD Afrika Gücü) kurmasına yol açan gelişme karşısında AB, yeni bir hâkimiyet yarışına girmiş durumda.

Özetle, AB, ABD çizgisinin peşine takılmak yerine Rusya ile geliştirilebilecek işbirliğinin önemine daha çok kulak kabartır durumda. Rusya da ekonomisini çeşitlendirmek açısından Avrupa sermayesinin yatırımlarına ihtiyaç duyuyor ve özellikle AByi, ABDden uzaklaştırma peşinde.

Yeni emperyal güç: ÇİN

Neoliberalizmi, sosyalizm kalıntısı yapı içinde doludizgin uygulayarak, yüksek verimlilik ve birikim imkânları ile olağanüstü güçlenen Çini, artık yeni bir emperyal güç olarak dünya sahnesinde görüyoruz.

Çin, Şanghay İşbirliği Örgütü çerçevesinde Rusya ile işbirliğine gidince Rusya ile bir kutup olma yakıştırması yapıldı. Gerçek böyle mi? Bu yakıştırmaya Birleşmiş Milletlerde uluslararası konularda Rusya ile paralel tutumlar alması ve ABDnin şikâyet etmesine yol açacak şekilde askeri harcamalarını tırmandırması neden oldu.

Sovyetler Birliği ile Kamboçya-Vietnam sorunu, Orta Asya meseleleri gibi sebeplerle defalarca karşı karşıya gelen Rusya ile Çin arasındaki ilişkiler hem Çinin liberalleşmesi hem de Rusyadaki rejim değişikliği sebebiyle oldukça yumuşadı. Özellikle 1989da Gorbaçovun Pekin ziyareti ve 1996da Dışişleri Bakanı olan Primakovun ABDye karşı bir kutup oluşturma çabası, iki ülke arası ilişkileri arttırdı, iki ülke de kendilerini Amerikanın tek kutup olduğu bir dünyada göremeyerek ortak çalışmalara önem verdi...

2006 yılında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putinin Çine bir boru hattı ile petrol ve doğalgaz ihracı projelerini açıklaması enerji konusunda da işbirliği olduğunu gösteriyor. 2006 yılında iki ülke arasındaki ticaret hacmi 33,4 milyar dolara ulaştı ve bu rakamın 2010a kadar 80 milyar dolara ulaşması bekleniyor. 2001 yılında Rusya, Çin, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan tarafından Şanghay Beşlisi olarak kurulan, daha sonra Özbekistanın da katılımıyla adı değişen Şanghay İşbirliği Örgütü de Rus-Çin işbirliğine bir örnek... Şanghay Örgütü hem ortak savunma hem de ekonomik açıdan işbirliği amaçlıyor. Örgüt, ilk ortak savunma harekâtını 2003 yılında gerçekleştirdi ve ortak bir savunma bloku olmayı planlıyor.

Çin-ABD denklemi

Çin ve Amerika arasında da hem hasımlık, hem hısımlık var. İhracatının yüzde 21ini ABDye yapan Çin, ucuz üretimi sayesinde Amerikalı tüketicilerin tercihi. Ucuz Çin mallarına alışan Amerikan ekonomisinde Çinden ithalatı kesme sonucu artacak fiyatlar ve doğacak enflasyon ekonomik durgunluğu tehlikeye sokar korkusu hâkim. Amerikaya ihracatı kesilen Çin ise en büyük alıcısını kaybetme, üretim fazlasından zarara uğrama endişesinde.

ABDnin Çine yönelik en önemli taleplerden biri de Yuanın değerinin Amerikan Dolarına sabitlenmesi. 2001 yılındaki DTÖ üyeliğini takiben düşük maliyetinin sağladığı avantajla Çinin dünya pazarlarında ihraç ürünleriyle hâkimiyet sağlaması, ABD gibi pek çok ekonomiyi rahatsız etti.

Nüfusu ve rejimi sayesinde üretimi zaten düşük maliyetlere sahip Çinin bir de sabit değerli Yuan sayesinde ihracatını daha da ucuzlatması, hem ülkelerin yerel pazarlarında hem de dış pazarlarda Çin ürünleriyle rekabeti zorlaştırdı. Bu durum, yüksek katma değerli ürünler dışında Çin pazarına girmeyi de oldukça zorlaştırdı. ABD, işsizlik artısı, iç piyasadaki firmaların güç kaybı ve 2006 yılı itibarıyla ABDnin yayınladığı rakamlara 232.5, Çinin yayımladığı rakamlar ile 144.3 milyar dolar civarında bir ticaret açığından mustarip. Çinin ABD ile gerilim noktalarını ise Çin periferisindeki ABD askeri faaliyetleri ve Çinin ihtiyaç duyduğu enerji ve hammadde kaynaklarının ABD tarafından kontrol altına alınmak istenmesi oluşturuyor. Africomun kurulmasının bir nedeni de Çinin Afrikaya uzanan etkisini sınırlama isteğidir. Dikkat çekici bir gelişme Çinin küresel doğrudan yatırımlarda adından giderek daha fazla söz ettirmesi.

2005 yılında 11.3 milyar dolar, 2006 yılında ise 17.8 milyar dolar değerinde Çin sermayesi çeşitli ülkelerde yerleşik faaliyete geçti. Özellikle Afrika ve Latin Amerikada Çin yatırımları iyice yoğun. Günümüzde 49 Afrika ülkesinde 800den fazla Çin firması iş yapıyor ve Çinin Afrikayla olan ticareti 2002de 18.5 milyar dolarken 2006da 55 milyar dolara çıktı. Benzer şekilde Çinin Güney Amerikada yalnızca Arjantine yaptığı yatırımların toplamı 20 milyar doları buldu.

Farklı bir emperyal güç: İRAN

ABD karşıtlığı ve Rusya ile ortaklaşa yürüttüğü nükleer programı nedeniyle Rusya ve Çinle birlikte bir eksen oluşturacağı söylenen bir başka emperyal güç ise İran.

İran, kendine özgü üretim ilişkileri ve sınıfsal yapılanmasına rağmen, ABD, AB, Rusya ve Çinin dahil olduğu emperyalist-kapitalist sistemin bir parçası. Politik gücünü, ABD-İsrail karşıtı Pan-İslamist siyasetinden alan İran, Irak ve Afganistan bataklarına takılan ABD karşısında, Ortadoğudaki diğer hedef güçler üzerinde etki kuran bir bölgesel güç olma çabasında önemli mesafe kaydetmiş durumda. İran, hedefleri karşısında en önemli engel olan Iraktaki BAAS yönetiminin ABD tarafından ortadan kaldırılmasıyla yakaladığı avantajı da tepe tepe kullanıyor. İranın Rusya ve Çin ile ilişkisi silahlanma ve nükleer enerji alanında olmakla beraber, önemli sınırlılıklar içermiyor. Her iki alanda da tek ülkeye bağımlı olmaktan kaçınan ve silahlanma faaliyetini mümkün olduğunca kendi çabalarıyla geliştiren İran, nükleer programını birlikte yürüttüğü Rusyanın kısıtlamalarından da mustarip... Rusya, Buşehr Santralının yapımında olduğu gibi bazı taahhütlerini geciktirmekte, Birleşmiş Milletlerde ABDnin yaptırım önerilerine karşı çıksa da kimi yaptırımlara da imza atarak nötr bir konum alıyor. Rusya bu biçimde İranla ilişkisini bir uluslararası pazarlık konusu yapma çabasında. Rusya, bunun yanında İran üzerinde kontrol kurarak burnunun dibinde yeni bir nükleer güç oluşumuna seyirci kalmak istemiyor. İran da Rusyaya bağımlı kalmak istemiyor. Ekonomik anlamda AB ile ilişkilerini geliştiriyor. Türkmen ve İran gazını Türkiye üzerinden Avrupaya taşıyacak Nabucco projesindeki hevesi, İran lideri Mahmud Ahmedinejadın geçen haftalarda gerçekleşen İstanbul ziyaretinde de gözlendi.

Fırsatlardan yararlanılmalı

Gürcistan gerilimi ile birlikte emperyal güç matriksi sisler arasından biraz daha yüzeye vurmuş bulunuyor. ABD hâkimiyetinin zayıflaması karşısında, muhalif emperyal güçler rahatlıkla ABDye kafa tutabiliyor, ABDnin müttefikleri ABDden görece bağımsız hareket etmeye başlıyor, ABD liderliğindeki uluslararası kurumlarda çatlaklar çoğalıyor, bölgesel emperyal güçlerin varlığı daha çok hissediliyor.

Üretken gücü gerileyen ve mali krizle sarsılan ABDnin hâkimiyet savaşında kolay kolay havlu atmayacağı, güç toplamaya çalışacağı kesin. Yükselme halindeki yeni emperyal güç Rusyanın dahil olduğu bu küresel gerilim atmosferinde su, enerji ve gıda kaynakları üzerinde yeni bir hâkimiyet yarışına girmiş görünüyor dünya... Bu yarışın önümüzdeki dönemde şiddetlenmesi çok muhtemel. Türkiye, kum fırtınaları sonrası oluşan bu yeni çöl haritasında, zaman zaman kendisinin ya da birilerinin vehmettiği üzere, bir bölgesel güç olmanın çok dışındadır. Yeni emperyal güç denkleminde ABcilik, ABDcilik, Rusya’cılık senaryolarışimdiden tedavüle girmiş görünüyor.

Türkiye taşeronluktan öte gidemiyor

Son 30 yılın küreselleşme sürecinde, toplumuna çektirdiği onca acıya rağmen, ne demokrasisini ne de ekonomisini güçlendirmeyi beceren, dikkate alınır bir güç haline gelemeyen Türkiyeye, ülke politikalarına yön verenlerin tavsiyesi, işbirlikçi bir taşeronluktan öteye gidemiyor...

Kimileri için yaşanılan yer, zor bir coğrafyadır ama filler savaşından bir pay çıkarma fırsatı hâlâ vardır. Kendi ayaklarının üstünde ve kendi bağımsız politikasını belirleme gücüne kavuşamayan Türkiyenin egemenleri için geriye sadece işbirlikçilik senaryoları ve alternatifleri geliştirip birine yamanmakalmaktadır.

Oysa farkında olunması gereken gerçek şudur; tek kutupluluktan çok kutupluluğa doğru seyreden dünya siyaseti, diplomasisi ister istemez her tür ekonomik ve politik kurumu da etkileyecek, bu kurumların değişmezsanılan kurallarını, politikalarını da çatırdatacak. Bu kurumlarda güç dengesini yeniden kurgulatacaktır. IMFsinden Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütüne, NATOsundan ABsine kadar, tüm kurumlarda yeni emperyal güç denkleminin ağırlığı hissedilecektir.

Böylesi bir konjonktürde eski ezberler işe yaramayacaktır ya da eski çıpaların çıpa olmadığı anlaşılacaktır. Şimdi bunun farkında olarak, tüm dünyada daha adil, daha insani, daha barışçıl bir düzenin tesisi için dümen tutmak, ortaya çıkan rüzgârdan, bu yelken için yararlanmayı düşünmek, bunun zihni açılımlarına teşebbüs etmek, ufuklar yaratmak zamanıdır.

Kaynaklar

Adem B. Kushner, 23 Ağustos, Newsweek

Ali Ergin Demirhan, Dünya Tek Kutuplu Değilse İki Kutuplu Olmak Zorunda mı? www.sendika.org.

Ergin Yıldızoğlu, Büyük Satranç Tahtası ve NATO 2, Cumhuriyet, 27 Ağustos 2008.

Fatih Yaşlı,  Gürcistandan Ergenekona Uzanan Yol: Emperyalizm ve Turuncu Devrimler, www.sendika.org.

Sami Kohen, İki Blok (Henüz) Yok Ağustos 2008 Milliyet.

IMF, WORLD ECONOMIC OUTLOOK, April 2008.

Emperyalizm, Küreselleşme ve Latin Amerika üzerine: James Petras/Söyleşi- Hakan Tanıttıran (Refleks).

China: Is High Growth - High Risk Liberalization the Only Alternative? -James Petras.

Emperyal Gücün Ekonomik Temeli- James Petras 07 Eylül 2004 - www.sendika.org.

http://epp.eWhen the Tough Decide to Become Diplomatic -Immanuel Wallerstein.

Has the Surge in Iraq Worked? -Immanuel Wallerstein, http://www.binghamton.edu.

Eurostat.ec.europa.eu.

The WTO launches World Trade Report 2008: Trade in a Globalizing World.

The FT500 Survey, www.ft.com/ft500.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları