Ekmel Bey, Türkiye, İslam Dünyası...

17 Temmuz 2014 Perşembe

Hamala sormuşlar; “Yükü yokuş yukarı mı taşımak istersin, iniş aşağı mı?”
Hamal karşılık vermiş:
“Bunun hiç düzü yok mu?”
Türkiye’nin içinde ve çevresinde ne zaman yeni bir durum ortaya çıksa, akla ilk hangi yönü daha olumsuzdur sorusu geliyor. Aslında bunu yadırgamamak da gerekir. Zira, bu coğrafyada gelenek şudur; bütün olasılıklar yan yana konur, en kötüsü olur.
Bu gerçek bir yana, insanın doğası daha iyiyi de hiç akıldan çıkarmaz.
Dün, 12. cumhurbaşkanı seçimi sürecinin Türkiye’nin içindeki soğuk savaşı ve “Türkiye’ye yönelik soğuk savaş bakışını” sona erdirebileceğini paylaşmıştık. Uzlaşma adayı Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun bu arayıştaki yerini bugüne bırakmıştık.
Öncelikle şunun altını çizelim; Ekmel Bey, AKP’nin Türkiye’yi sürüklemekte olduğu noktaya karşı tek başına bir kurtarıcı olarak bulunup aday gösterilmemiştir. Bu gidişi durdurma ve her mevsim sistem tartışmasının yapılmadığı, insanların geleceğe daha güvenli bakabildiği bir yönetim anlayışı oluşturulma hedefinin önemli bir unsuru olarak aday gösterilmiştir. Bir başka deyimle Ekmel Bey’i aday gösteren partiler topu taca atmak, sorumluluğu bir kişinin cumhurbaşkanlığına yüklemek için bu yolu seçmemiştir.

***

Yukarıdaki arayışın içini doldurmak, geleceğini bu ülkede arayan tüm yurttaşların görevidir. Bu başarıldığında Türkiye’de yeni bir sentez ortaya çıkabilir. Bugün birbirine mesafeli bakan kesimlerin ortak paydaları artabilir.
Diyelim ki, Çankaya’ya bir meslek sahibi çıktı. O kişi, tüm Türkiye’nin kendi mesleğinden olmasını mı isteyecek? Elbette hayır.
Dini alandaki çalışmalarıyla öne çıkmış bir kişinin Köşk’e çıkmasına da bu kadar yalın bakabilmek gerekli. Bunun bugün için zor olduğu görülüyor, ancak bunu hedeflemek durumundayız. Demokrasisini karaya değil de rayına oturtmuş ülkeler bunu başarmıştır. Örneğin Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck ilahiyat eğitimi almış, uzun yıllar papazlık yapmış bir kişi. Gauck Cumhurbaşkanı olunca, “Almanya papazı buldu” mu dendi? Elbette hayır.
Dini değerleri temsilin, cahillerin, bunu iktidar hevesi için kullananların eline geçmesiyle nelerin olabileceğini yaşayarak görüyoruz.
Ekmel Bey’in bu ezberi bozma olasılığı var. Ancak bu mücadeleyi salt kendisine bırakmamak, yeni bir toplum sözleşmesi için herkesi masanın etrafına çağırmak şartıyla...

***

Biraz da tarihi perspektiften bakarsak Anadolu, Orta Asya üzerinden Müslümanlaştı. Orta Asya Müslümanlığı kabul ederken kendi değerlerini de içine harmanladı.
Semerkant, Buhara ve Oşh kentlerinin yerel adı şudur:
Orta Asya’nın Mekke’leri!
Benzetme Mekke’ye koşutluk için değil, bu kentlerin dini, aynı zamanda bilimi geliştirmenin yanında bir değer olarak görüp geliştirdikleri için yapılmıştır. Bugün sadece Buhara’da yüzyıllar öncesinden sağlam ya da yarı sağlam kalmış medrese sayısı 1800’dür.
Tarih bu gerçek ışığında Türklerin Müslümanlığı kabul etmesini şöyle not etmiştir:
Türkler İslamiyeti kabul etti, Araplar da Türkleri!
Araplar dini yaydıkları coğrafyaya dili de yaymıştır, Arapçayı önce ticaretin sonra toplumun dili haline getirmiştir. Türkler ise dillerinden ödün vermemiştir.
AKP bu tarihsel çizginin dışında Arap ülkeleriyle onların içinde taraflar tutarak çok yanlış bir yola girmiştir. AKP sayesinde Arap ülkeleriyle ilişkilerimiz Cumhuriyet tarihinin en kötü çizgisindedir.
Ekmel Bey, İslam İşbirliği Örgütü’nde görev yaparken Türkiye deneyimini örnek göstermiştir. Erdoğan, Türkiye reddiyesinin üstüne İslam ülkelerine yeni yollar dayatmaya girişmiştir.
Atatürk döneminde neler yaşanmıştır?
Yeni soru işaretleri yaratıp onlara yanıtlar arayarak konuyu işlemeye devam edeceğiz...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

ABD gezisi iptal gibi! 25 Nisan 2024
ABD ile Hamas gerilimi! 24 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları