Ayşegül Yüksel

‘Gün Batımı’nda kadın oyuncular ağırlıkta’

03 Nisan 2018 Salı

TBMM çatısı altında ‘Çanakkale Anması’ olarak sunulan gösteride, kadın oyuncuların sahne önünden, seyircinin arkasında kalan ikincil bir pozisyona alınması, bir annenin askere uğurladığı oğluna sarılışının sansürlenmesi, Mustafa Kemal Atatürk’e ilişkin görsel malzemenin kullanılmasından vazgeçilmesi gibi son dakikada dayatılan düzenlemelerin basına yansımasıyla tiyatro dünyası ayağa kalktı.

Atatürk’ü yok sayan, cinsel ayrımcılığa ışık yakan, TBMM Başkanlığı’nın bilgisiyle yapıldığı öne sürülen bu laiklik karşıtı ‘müdahale’, Cumhuriyet ilkelerinin Meclis çatısı altında da çiğnendiğinin göstergesi olduğu gibi, ‘kadının tiyatrodaki konumu’na nasıl bakıldığı konusunda da yeni bir ipucu oluşturuyor. Olup biten, yeterince araştırılıp açıklığa kavuşturulmazsa, tiyatro tarihimize bir kara leke daha düşecek.

‘Gün Batımı’nda mevlanashakespeare

Tiyatro Eleştirmenleri Birliği’nin Ankara Ödülleri jürisinin Yılın Oyunu seçtiği ‘Gün Batımı’, 6’sı kadın 7 oyuncunun ve 4 müzisyenin iç içe geçmiş ortak çabasının ürünü.

Çalışmalarını 30 yıldır Fransa’da yürüten, yazar, yönetmen, araştırmacı Ali İhsan Kaleli’nin yazıp sahnelediği ‘Gün Batımı’ Mevlana ile Shakespeare’in düşünceleri aracılığıyla ‘insan olma’nın özünü araştıran bir çalışma. Bu özün araştırılmasında birincil etken Mevlana’nın ‘insan’a ‘akıl’ ve ‘vicdan’ belirlemesiyle yaklaşması, Shakespeare’in de trajik kahramanlarını önünde sonunda ‘akıl’ ve ‘vicdan’ yoluna sokmasıdır.

Kaleci, oyununu, üç kadın oyuncuyla (Aylin Dinç, Neslihan Derya Demirel, Başak Polat Karsavuran) simgelenen ‘Kırklar’ın, ‘neden bunca zulüm, bunca kan’ sorusuyla, ‘günbatımı’nda başlatıyor. ‘Kırklar’dan bir Çocuk’un (Dilek Bozkurt) öyküsü başladığındaysa, ‘cehennem kapısı’ açılarak ‘gece’ye geçiliyor. İnsanoğlunun, ‘intikam’ (gece yarısı), ‘hırs’ (zifiri karanlık), ‘kıskançlık’ (alacakaranlık) duygularıyla ‘hesaplaşma’ zamanı gelmiştir.

‘Hesaplaşma’ Shakespeare’in trajik karakterleri aracılığıyla yapılır. ‘İntikam’ olgusuyla yüzleşme, Anne Hamlet’in (Mehtap Öztepe) düşüncesinde Hamlet’le buluşmasıyla gerçekleşir. ‘Hırs’ ise Lady Macbeth’in (Sükun Işıtan), Macbeth’le işlediği cinayetin anımsamasıyla irdelenir. ‘Kıskançlık’ olgusu sahnede hem Othello’nun içsesini (Suat Karausta) hem de Desdemona’yla olan diyalogları gerektirir. Shakespeare karakterleri, yaşadıkları trajik deneyim yoluyla kendilerine ‘ayna’ tutarlar ve ‘kendi kendini bilme’ aşamasına ulaşırlar. Yapılan ‘bunca zulüm’ün ve akıtılan ‘bunca kan’ın anlamsızlığı ortadadır artık...

Tekrarı olmayan özgün bir yapım

Oyun, ‘Nameci’nin ‘tüccar ve papağan’ öyküsüyle sürer. Bir canlının bir başka canlının özgürlüğü için yanıp yakılışı, insanın, ‘kendi kendini bilme’ yolunda daha ne çok yol alması gerektiğini gösterir. Çocuk, öyküsünü noktalarken ‘akan su’ ‘ayna’ olur. ‘Baktım’ der Çocuk, ‘bir yanım hayat, bir yanım ölüm.’ Gerisi boş... Shakespeare karakterlerinin ve başka öykülerdeki varlıkların acı çekerek bireysel gerçeklerine ulaşma aşaması tamamlanmış, ‘günbatımı’, ‘gün atımı’na evrilmiştir. ‘Gün Batımı’, Kaleci’nin, iki büyük ozanı ‘metinlerarası’ yaklaşımla buluştururken, kendi ozan kişiliğini de ortaya koyduğu bir yazarlık ürünüdür. Kaleci, sahne olayının içerdiği ‘sufi bakış’ı, oyun boyunca çeşitli rolleri taşıyan ‘oyuncu’ların ‘hem kahraman hem kahramana bakan’, ‘hem ayna hem aynaya bakan’ kişiler olmasıyla açıklıyor. Böylece, ‘dramatik’ olanın ötesine geçen bir oyunculuk düzlemi oluşuyor. Koral sesin bireysel çığlıkla, iç sesin diyalogla, ‘anlatıcı’ sesin -bir bölümü Doğu enstrümanlarından oluşan- orkestranın büyülü müziğiyle buluşması ‘hareket’ düzenini de belirliyor: Oyun, Şaman törenlerinden, Kafkas halk danslarına, ‘samah’a uzanan, ama hiçbiri olmayan bir törensilikle, ‘aydınlatan’ ve ‘gölgede bırakan’ mumların görselliği içinde oluşan ‘koreografi’ yoluyla devindiriliyor. Hakan Dündar’ın dekor, Sevgi Türkay’ın giysi, Zeynel Işık’ın ışık tasarımı, Kaleci’nin derinliği yalınlıkta arayan sahne yorumunu tamamlıyor.

Bize özgü olanın incelikle değerlendirildiği, tekrarı olmayan, özgün bir sahne olayı izliyoruz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları