İmkânsızı zorlamak iyidir

27 Nisan 2018 Cuma

Bu hafta siyaset gündemi Abdullah Gül’ün “çatı aday” olup olmayacağı üzerine başlayan ve genişleyen tartışmalarla biçimlendi. Meral Akşener’in adaylıkta ısrarı ve CHP içinde ve çevresinde oluşan itiraz dalgası, bu seçeneği şimdilik gündemden düşürmüş gibi. Fakat, CHP’nin - aslında Kılıçdaroğlu’nun- bu seçenekle siyaset gündemine müdahalesinin yarattığı etkilerin sanılandan daha uzun ve derin olacağı anlaşılıyor. Mesela, önümüzdeki günlerde Abdullah Gül’ün Saadet Partisi ile ilk tur adaylığına karar vermesinin, Kılıçdaroğlu’nun bu hamlesiyle ilişkisi ve çıkışın bu tartışmalarla önünün açıldığı düşünülebilir.
Bu kadar uzunca bir süre adaylığı üzerine konuşulurken sessiz kalmış olan Gül’ün, şimdi kenara çekilmesi artık daha zor. Durumun vahameti yüzünden yol arkadaşı Erdoğan’ın bile karşısına çıkmayı göze alacak bir aktörün, muhalefet bir kumara ikna olmadığı için yaşanacaklara seyirci kalması, dönmemek üzere siyaset alanını terk etmesi demek. Gül için CHP’nin veya muhalefetin çatı adayı olmak yerine SP destekli bağımsız adaylık, iktidarın “şer cephesine geçmiş hain” suçlamasını boşa düşüreceği gibi, muhalefette oluşacak alerjiyi kaldıracağı için oy potansiyelini de büyütebilir. Seçim sonrasında siyasetin biçimlenişine de yeni imkânlar sunabilir. Yıllardır suçlandığı hareketsizliği, çok kritik bir aşamada yaptığı çıkışla etkili dönüşe çevirebilir.
Siyaset yazarken mümkün olduğunca durumu anlamaya çalışıp, spekülatif iddialardan ve kesin yargılardan kaçınılmasının daha doğru olduğunu düşünüyorum. Ancak, seçim sürecinde kalabalık bir koro tarafından “imkânsız” bulunan iki öneriyi yapmakta sakınca görmemiştim. Birincisi, 18 Şubat tarihinde medyascopetv yayınında, CHP tarafından bütün partiler için barajı fiilen kaldıran “temsilde adalet” şemsiyesi açılması önerisiydi. İkinci önerim ise, geçen çarşamba günü (25 Nisan) gazeteduvar’da Abdullah Gül’ün Saadet Partisi ile birinci turda aday olması ve muhalefetin ikinci tur seçeneklerinin yedekte tutulmasıydı. Bu seçenekler artık o kadar imkânsız durmuyor sanki.
Muhafazakâr seçmen kendi mahallesinden olmayana oy vermez”, “Gül, çatı adaylık dışında bir seçeneğe razı olmaz”, “HDP ile yan yana olmak CHP’yi bitirir”, “İktidar, muhalefetin birlikte davranmasını sağlamak için tuzak kuruyor”. İlk bakışta isabetli gibi duran, çok insan söylediği için kolay kabul edilen, neredeyse “doğa kanunu” gibi bir kesinlikle ifade edilen “imkânsızlıklar” serisi. Fakat siyaseti, imkânsızdan kaçınmak ve sadece mümkün görünenleri yapmak değil de, mümkün olmayanın isteneceği bir gerçekçilikle, imkân yaratma, alanı zorlama faaliyeti olarak görünce tablo değişiyor. Sorunlu tabloya göre formül üretmek yerine, tabloyu zorlayacak imkân aramak daha gerçekçi olabiliyor.
Bu vesileyle, iktidar ve muhalefet cephesinde, başta kendi partilerinde olmak üzere yaygın bir kesimce “pasif” olmakla suçlanan iki aktörün, Bahçeli ve Kılıçdaroğlu’nun gündem kurmak ve siyaseti biçimleme konusunda Erdoğan’ın tekelini kırdıklarını da görmek gerek. Bahçeli, “koltuk değneği”, “dükkânı teslim etti” gibi peşin yargılara rağmen, iktidar blokunun asli yönlendiricisi haline geldi. Kılıçdaroğlu ise, Adalet Yürüyüşü’nden başlayarak, İYİ Parti hamlesi ve Gül isminin dolaşıma sokulması gibi, ilk etkisi sorunlu ama devam etkileri sarsıcı olabilen “gösterişsiz” ama etkili çıkışlara imza attı. Bu hamlelerin iktidar blokunda yarattığı şaşkınlık ve panik açıkça gözlemlenirken, Adalet Yürüyüşü’nde “herkesle yürümeyiz”, Gül meselesinde “Erdoğan’a oy veririm” atakları yapan “iç rakipler” de erken açığa düştü.
İktidarın özgüven ve güç zehirlenmesiyle malul erken hamleleri, fazla fütursuz avantaj yaratma çabaları ve kurduğu kaba oyunlar giderek ayağına daha çok dolanıyor. Buna karşılık, kendi cenahında bile ağırdan almakla, geç kalmakla suçlanan muhalefet, daha “ince” çıkışlarla gündem kurabilmeyi, seçeneklerini daha geniş tutmayı hâlâ başarabiliyor. En esnek ve iyimserlerin bile imkânsız veya zor bulduğu seçenekler daha kolay rıza gösterilebilecek imkânlar haline geliyor. Erdoğan’ın yüzde 40, iktidar blokunun yüzde 45 bandına itilebileceği bir aritmetiğin sürpriz olmadığı, bu sefer muhalefetin değil, iktidarın dar bir coğrafyaya sıkışması olasılığı güçleniyor. Riskler ve ihtiyatlı olma gereği ortadan kalkmasa da, iyimserlik için neden azalmıyor, artıyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eyvallah 10 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları