Bağış Erten

19 Mayıs’ta da neşe dolsa insan

16 Mayıs 2018 Çarşamba

İtiraf ediyorum; küçükken 23 Nisan’dan da, 19 Mayıs’tan da pek haz etmezdim. 23 Nisan hiç bahar havası getirmezdi mesela. Hafızam hem soğuk, yağışlı havalarla dolu. Sadece İstanbul’da değil Gaziantep’te de öyleydi. Bir keresinde, gerçekten donmak üzereyken kaçıp eve gelmiştim. Termoforlar yetişmedi. Üç gün ateşli yatmıştım. Hava azıcık toparladığında da başka türlü dertlerim vardı. Bir keresinde trampet çalmak istiyordum, ama yürüyüş grubuna düşmüştüm. Diğerinde törende başımı çarptım diye ertesi günkü okul maçında oynayamamıştım. Size saçma sapan gelebilir, benim için kahredici anlardı hepsi!
Ve 19 Mayıs. Yatılı okuldasın, zaten bir tek hafta sonları eve gidiyorsun, diyorlar ki 19 Mayıs gösterileri için hafta sonu da geleceksin. Nasıl asabım bozulurdu! Hatta yatılı okulda direniş hareketi başlatıp, yatılılar 19 Mayıs’tan muaf tutulsun diye müdüre çıkmıştık. Mücadelemiz sonuç da verdi. Benim için evde uykuda geçiyordu bayram. Sporcunun zeki ve çeviği değil, evde pinekleyeniydik.
Tabii ki kişisel nedenlerden ibaret değildi her şey. O törenci, sıkıcı, militarist anlayıştan kalma zorlamalar da genç ve çocuk bünyeleri sıkıştırıyordu. Bayramdı ama eğlenmiyorduk hiçbirimiz. Suratlar hep asıktı. Büyüdükten sonra, ‘akil baliğ’ olunca işin çerçevesi değişti tabii. Neyin ne olduğunu anladım haliyle. Bu iki bayramın önemini de. Ama iş işten geçmişti bir kere.
Bu hafta sonu 19 Mayıs. Yani Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı. Her bayram gibi ‘neşe dolmalı’ insan. Hele de konu gençlik ve sporsa. Dinamizm kokmalı her yer, enerjik olmalı. Daha önemlisi, zeki, çevik ve ahlaklı olanlar kutlanmalı. Atatürk’ü anmanın da en güzel yanı bu değil mi zaten?
Bütün bunları neden yazıyorum? Endişeliyim de ondan. Hafta sonu şampiyonun belirleneceği gün olacak 19 Mayıs. Üç takım son maça kadar taşıdılar şanslarını. Galatasaray önde ama Başakşehir de, Fenerbahçe de tetikte. Her şey belki de son saniyede belli olacak. Başakşehir, Kadıköy ve İzmir’de tansiyon yükselecek, heyecan kabına sığmayacak.
Sadece futbol da değil. Basketbolda Avrupa’nın en büyüğü olma mücadelesi de bu hafta sonu. Cuma ve Pazar günkü maçlardan sonra belki de Fenerbahçe iki sezon üst üste Euroleague şampiyonu olacak. Bu sayede tarih yazılacak, kulüp belki de tarihinin en büyük başarısını yakalamış olacak.
Bundan daha güzel bir bayram kutlama vesilesi olabilir mi? Ama bizde işler öyle yürümüyor, değil mi? Endişe, eğlence karşısında hep galebe çalıyor. Cumartesi favori Galatasaray, pazar da Fenerbahçe kazanırsa, ülke bir ortak şenlik alanı mı olur, savaş alanı mı? Bu sorunun kendisi cevabından bile ürkütücü. Çünkü kefil olamıyoruz. Çünkü deneyimlerimiz endişelerimizi haklı çıkaracak kadar çok.
Evet, rekabet önemli. Sporun belki de en önemli itkisi. Ama kaybetmeyi oyunun bir parçası olarak göremiyorsanız kazanmayı da bilmiyorsunuz demektir. Bunu başaramadıkça zaferlerin de bir anlamı olmuyor. Her kazanan başkasının kâbusu oluyor çünkü. İngiltere Olimpiyat Komitesi başkanı efsanevi atlet Sebastian Coe’nun güzel bir sözü var: “Kaybeden taraf olmakla kötü kaybeden olmak arasında fark var. Kaybetmeyi sorun etmiyorsanız büyük sporcu olamazsınız. Ama kaybettiğinizde medeni davranamıyorsanız da büyük sporcu olamazsınız.”
Bu hafta sonunu bir bayram havasında yaşamak, bayramı adına uygun kutlamak dileğiyle...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bu sezon o sezon değil 2 Eylül 2018
Herkes biliyor 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları